Yaşam Büfesinde “HAGEM 1- Bolero”

“…Genç bir adam kendi yöresinde çok tanınan bir bilgenin yanına gitti. Derdi biraz farklıydı. Genç yaşında hep başarı kazanmıştı. Babasından devraldığı küçük işi hızla büyütmüş, zengin olmuştu. Çevresindeki herkes ona saygı gösteriyordu… Düşmanı yoktu. Evliliği başarılı olmuş, çok genç yaşta başlayarak birkaç kez baba olmuştu. Ve genç adamın derdi de buradan sonra başlıyordu. Bu kadar erken başarı, çok başarı, çok sayılmak yüzünden bütün çevresindeki insanları küçük görmeye başlamıştı…Genç adam için önemli hiçbir iş, hiçbir insan, hiçbir durum kalmamıştı. Hiçbir konuşmayı birkaç dakikadan fazla dinleyemiyor, okumaya başladığı her şeyi birkaç dakika içinde elinden bırakıyordu…Bilge kişi genç adamı uzun uzun dinledi. Genç adam anlattıkça anlattı. Sonra da bilge kişi sordu: “Yaparken zevk aldığın, her şeyden fazla ilgini çeken hiçbir şey yok mu ?“. Genç adam bir süre düşündü ve cevap verdi: “Satranç” dedi. “Ama satrancı da çok iyi oynadığım için rakip bulamıyorum“. Bilge kişi “Güzel” dedi. “Burada bir öğrencim var; o da satranç oynuyor”... Öğrencisini çağırdı. Satranç masası kuruldu. Genç adam ve öğrenci karşılıklı olarak oturdular. Bilge kişi aniden “Bir dakika” dedi. “Bu statranç karşılaşması biraz farklı olacak. Kaybeden, kafasını da kaybedecek. Kaybedenin kafasını ben kendi elimle, kendi hançerimle keseceğim. Tamam mı ?“. Öğrencisi “Tabii efendim” deyince genç adam da daha zayıf bir sesle “Tamam” dedi…”

Merhaba

Son birkaç günüm (yarın ve haftaya Salı da dahil) hareketli geçti ve geçecek. Son iki güne iki Çeşme-İzmir-Çeşme seferi sıkıştırdım. İlki 10 Mayıs günü HAGEM içindi. HAGEM, “Havagazı Gençlik Merkezi” üçlüsünün benim uydurduğum kısaltmasıdır. İyi bir organizasyon, heves ve heyecanı yüksek otuz kişilik “gönüllü ve üniversiteli” bir gençlik grubu; rahat bir ortam, keyifli bir ambians ve sevgili Utku’nun katttığı yüksek motivasyonla tam bir “Eğlenerek Öğrenme” ya “Eğlenmek ve Öğrenmek” yolculuğu oldu. Utku çağırmıştı. Memnun olmuştum. Katıldım. Utku’nun üç kısa öyküsünün yarattığı “AID > Yardım Kapısı“ndan kolaylıkla geçtim. Yarım saati aşkın bir konuşma yaptım. Gün kavuşurken AID‘den “AIDA” a ulaştık grupça. Çok keyif aldım. Geribildirimlerini topladım. “Kişisel Tarzınızı Koruyun” mesajımın en canlı örneğini “Utku vs Mustafa” olarak gösterdim; vurguladım. İki küçük test yaptım. İkincisi kapanışta “Satranç”la ilgiliydi. Otuz küçük kağıtçıktaki test yanıtlarını ve benimle paylaştıkları elektronik posta adresleriyle dün kendilerine değerlendirme sonuçlarımı ilettim. Umarım almışlardır. İşte HAGEM böyle bir anı oluşturdu belleğimde ve video kayıtlarımdan bir seri görsel hazırlayıp yazılarıma ekleyeceğim. Bunlardan ilki açılışta yaptığım konuşmada dikkat çektiğim “Ravel’in Bolero”su idi. Bu melodinin iş alemi için vurguladığı ana mesaj ne olabilir sizce ?

Çeşme-İzmir-Çeşme günü birlik turlarımın ikinci gerekçesi de LMC Makina‘nın yeni nesil yönetim ekibinden Fabrika Müdürü Sayın Didem hanımla Netdirekt’te bir öğle yemeğinde buluşmaktı. Hevesli ve heyecanlı, üretici-yönetici konumlu genç Didem hanımla öğrenme yolculuklarımın ilk adımında yoğun bir bilgi yükleme vardı ki amacım satır aralarından dikkatini ilgiye çevirecek sinyalleri görebilmekti. İkinci adımda “ilgiden isteğe” yönelmek beraberliği bundan böyle Utku’nun ellerinden öpecektir. Bakalım Dr.Strong’un doksan yıl önce dikkat çektiği “Altı Satın Alma Dürtüsü“nden hangisi baskın olacaktır ?

Zaman zaman yinelenen serzenişlerimle Cactus’lü gidiş gelişlerimin dün gerekçesi ise Kanadalı gelinimiz Meg ile yeğenimiz İlke’nin yarın yapılacak düğünlerinin öncesi olan kına gecesine katılmaktı. Copcugillerden Nezuş, Pınar, Özgen ve İrem dörtlümüzün renk ve neş’e kattığı kına gecesi süresinde ben de Netdirekt kafeteryasındaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde “Kesintisiz Kolaylık” için teknik bölümde Osman, Hakan ve Suat üçlüsünün inançlı çalışmalarını gördükçe Kerem&Semih ikilisinin kurup geliştirdikleri “Yapı/Sistem/İnsan Saçayağı“ndan gurur duydum. Bu sevinçle henüz kapanmamış olan Işıkkent Migros’dan yer fıstığı, yeşil elma ve Karmen alıp getirip mutlulukla ikram etmekten de keyif aldım. Şimdi buradan yine HAGEM’e döneyim ve bugün modern, keyifli ve sanat gösterileri için şehrin göbeğinde “slow motion life” tarzını böylesi rant arsızlıklarının sürdüğü koşullarda koruyabilen otoriteyi kutlayarak yazımı sürdüreyim. HAGEM dün akşam üzeri bana neler anlattı ?

Altmışlı yıllarda, bundan elli yıl önce HAGEM’in olduğu yerde “İzmir Havagazı Fabrikası” vardı. Aktifti. Taş kömürünü kok kömürüne çevirirken çıkan gazı yakın semtlere (özellikle Alsancak) borularla verir; kok kömürünü de sanayiye satardı. Oraya çok giderdim. Çünkü fabrikanın teknik kadrosundaki modelci ustası Mustafa Ergüzer bacanağımdır. Sağdır ve sağlıklıdır. Allah ömrünü uzun etsin. Onun arkadaşı rahmetli Remiz abi de döküm ustasıydı ve mükemmel birisiydi. Ona hayrandım. Bir de tanıdıklarım içinde “Kestaneci Kemal” vardı ki fabrikanın kömür isi içinde her zaman pırırl pırıl bir kıyafetle tam bir efendiydi (sanırım bir erkekte fular kullanımı ilk onda gördüm; daha sonra da Hıncal’da). Ona neden bu lakabı takmışlar; anımsamıyorum. Bugün Havagazı fabrikasının sadece uzun tuğla bacası tarihi bir eser, bir anıt olarak dimdik ayakta. Geniş alana sosyal etkinlikler için çok güzel, nostaljik binalar yapmışlar. Ben de onların birinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Utku ile gerçekleştirdiği bir dizi etkinliğin birinde çağrılı konuşmacıydım dün akşam üzeri. Neler söyledim ? Hangi mesajları vermeye çalıştım ?

Bu yazımı bir dizi halinde yayımlama kararlılığını gösterebilirsem kolayca anlaşılacağı gibi;

* Utku’nun açtığı “Dikkat (Elmanın iki yarısı / Hazırlık ve özümseme > Kendi tarzını oluşturup uygulama) > İlgi (Mihmandar/ Kendini sorgulayıp tanıma ve seçenekleri artırıp doğru seçim) > İstek (Atilla bey / Otopark sorunu, çözüm üretme, etki ile tepki arasındaki özgürlük alanınız) öyküleriyle açılan algılardan yararlandım.

* Doksan saniyelik bir özel film montajı hazırlayıp konuşmamın başlangıcında sundum (Kerem’in panel kapanış konuşması ve NET BEE nin L1 den L4 e uzanan tek ses misyonu).

* Yol haritamı verip kilometre taşlarıma dikkat çektim (dört slayttaki ana mesajlar) ve

* Açılışımı Ravel’in Bolero’sundaki mesajı vurgularken “Sizin için en önemli gün hangi gündür ?” soruma yazılı yanıtlarını beklerken ikinci adım için soluklandım.

Yazımın girişindeki öykünün devamını sonraki yazımın girişinde yazacağım.

Sözün özü; öğretirken öğrendim; gençlerle keyif aldım ve umuyorum ki “Yaşam Büfesi” önünde “sıraya girmek” isteyen ya da “Yaşam Gölünde” attıkları kulaçlarla sevdikleri işlere kavuşmak isteyen HAGEM’li gençlerin belleklerinde biz iz bırakabildim. Yolları hep açık ve aydınlık olsun.

Öykücü