Yaşam Büfesinde “Yaza veda C13”

“…Hz.İsa bir Yahudi topluluğunun yanından geçerken kendisine sövüyorlardı, fakat o, onlara dua etti. Dediler ki “Onlar sana kötü şeyler söylüyorlar, sen onlara güzel şeyler söylüyorsun !” Hz.İsa şöyle cevap verdi: “Herkes kendisinde olanı harcar“…”

Merhaba,

Yazımın girişindeki öykü John Adair‘in “Hz.Muhammed Örneğinden Hareketle: Lider” isimli kitabından ve Müslüman yazarlar tarafından kaleme alınarak korunmuş erken dönem Suriye hıristiyanları geleneklerine ait bir öykü olarak tanımlamış yazar. Kitabı İzmir’de pekçok kitapçıda aradım. Bulamadım. İnternetten dört adet sipariş verdim. Yarından sonra gelecek. Birini Germiyan Yalı Cami imamı Fatih’in babası Ahmet Hocaya, diğerini Fatih’e, Üçüncüsünü komşum Ahmet beye; dördüncüsünü de isterse Polen’ci Öner’e vermeyi düşünüyorum. Tek sorum var kendi yüreğime: “Öğretmen ne zaman gelir ?” ve yanıtına hep inandığıma göre dörtlünün hangilerinden işe yaracaktır ? Değer mi acep ?

Bugün Ağustosun son günü. Birkaç gün önce ruhuma birkaç kez  sordum: “Yazmaya hazır mısın ?“. Yanıtı evet olunca ikinci sorumla gerçekliği irdeledim “Hendekler nerde ?“. Duraksadım. “Hazırım” demek kolay. Önemli olan “Loosing faith / İnancı yitirmek” den sakınabilmek. Bunun için durulmak gerek. Aklım yüreğimle doğrular konusunda çatışmadayken, hendeklerin gerçekte hazır olmadığını gördüm. Birkaç satır yazıp bıraktım. Ya başlığını sevmedim ya da giriş öyküsünü. Bugün yeni bir haftaya başlarken bir kez daha yazmaya çalıştım. Dün geceye baktım. Mükemmel bir soframız vardı. Yaza veda etmek ve şükretmek için C13 olarak “Nezuş’un Sofrasında” eksiksiz toplanmıştık. Gece yarısını geçmişti; saat 01.30 olduğunda yorgunluğu hissetmiyorduk. Yine de bugün hissettiğim bu burukluk  nedendir acep ?

Ağustosun son gününde adadaki sabah yürüyüşünde hava tam olarak eylül hüznüne dönmüştü. Belki de bu hüzün yaza veda ederken gelecek haftadan itibaren Çeşme güzelliklerinde yalnızlığı yaşayacak olmanın erken gelen burukluğuydu. Yürüyüş sonrası biraz serinlemiş su sıcaklığı daha bir fazla dinçlik veren denizin hafif dalgaları eşliğinde masaj gibiydi. Bedeni etkileyen masajın ruhu da dinginleştiren şekli var mıdır acep ?

Yürüyüşün ilk turunun yarısında adanın kuzey ucunda bir taşa otururum. Nefes alma teknikleri alıştırması yaparım. Süre olarak 1/2/4 oranlarıyla nefes alma; nefes tutma ve nefes bırakma eksersizleri ile birkaç dakikalık da olsa ciğerlerimin çalıştırmadığım uçlarına da hava girmesini sağlamaya çalışırım. O sırada ben ayağımla tektaş atarken, Nezuş’ta eliyle üç taş atar ve dualarını eder henüz günün gelgitleriyle kirlenmemiş emek ve yürekle. O sırada Cango bizi bekler. Sol tarafta Sakız’ın evleri, tam ileri de Karaburun’un döner kanatları ufkuma düşer. Yunt Dağını düşünürüm. Denize attığımız taşlar akıl tutulmasına da iyi geliyor mudur acep ?

Yürüyüş genel olarak sessiz geçer. En azından benim için. Bu birazcık da iç hesaplaşma için gereklidir; faydalıdır. Ayna görevi yapar sessizlik. Ardından aletli jimnastik başlar deniz kenarında yeni yapılmış parkta. O anda iç hesaplaşma dışa dökülür. Dün geceye gelir sözlerin akışı. Mükemmel sunumlarla sofra ve emek güzellikleri yerine sohbetin kritik konularının yüreklerdeki izleri dillenir. Biz içmeyince dün gece soframızda alkol de yoktur. Sunulanların tümü el emeği göz nurudur. Aslında bunca emek ve ürünle rol model olmaya çalışırsın. Ne var ki ne görünen köyün kılavuz istememesi ne de dipsiz kuyuya atılan taşların öyküsü bu saatten sonra öğretici etkisini yitirmiştir. Sahip olduklarına binlerce şükrederken çevrende gördüklerine üzülürsün. Üzüntülerini dillendirirken, uykusuz gecelere neden olacak kızgınlık sınırına varmayı engellemenin pratik bir yolu var mıdır acep ?

Yürüyüşün adanın doğrusundaki dönüş yerinde Şubatta bu yana defalarca Akropol yolculuğu yapan danışmanını görürsün. O da sana dünden, dün gördüklerinden, yaşadıklarından pasajlar aktarır ve kısa mesajlar iletir. Benzerliklerden ürperirsin. Alfabenin ikinci harfinin önüne ve sonuna ilk iki sesli harfi yerleştirip benzer yaşlardaki üç kuzenin yaşam öykülerine panaromik bir bakışla indiğinde gerçekten ürperirsin. Rahmetli Hanife ablayı dualarla anımsarsın: “Fakir, fakir oluncaya kadar çok sefa sürermiş; zengin, zengin oluncaya kadar çok cefa çekermiş” derdi Hanife abla. Yaşları altmışa gelmiş (ve hatta birinin yetmişe merdiven dayamış) bir zamanlar sefa zepevengi olan iki kardeşin bugün açlık ve sefalet içinde kızlarının yanına sığınmaktan gayri çareleri olmadığını duymak seni üzer. Sadece üzer. Çünkü düne kadar tekneleri ve özel kaptanları olan; dört çekerlerle sefa süren kardeşlerin yaşama bakışlarındaki hesapsızlık ve görünen köy durumu “Allah yardımcıları olsun” demekten öteye götürmez seni. Şarkıda olduğu gibi “Gülüp geçtin ben ağlarken, şimdi sitemin niye ?” der mi birileri birgün bizim grupta yaşanan sefalar için acep ?

Etkisiz eleman olmaktan sakınmazsan ağlaman boşunadır !

Dün yürüyüş ve denizden sonra akşam hazırlıklarına başladık. Beş saat sürdü. Ana menü fırında patlıcanlı kebap iken ABİDE’miz için yine etrafı pilavlı fırında piliç; kabak dolması; kabakların içleri yazık olmasın ve iki kabak da rendeleyip un ve kaşarla yağsız tavada XXX (adını unuttum); Soma anısı “çığırtma”; dolmalık biber kızartması; Arnavut ciğeri; çoban salatası ve marul-havuç ikili salatası ve babaanne tatlısı ile menü tamam dersin. Sofra hazırdır. Bay Fusco geliyor diye 11 yıl önce aldığın süsen çiçeği desenli yemek takımının en üstünde çorba kaselerini görenlerin tümü “Kulak çorbası mı var ?” diye hevesle ve heyecanla sorarlar otomatikman. Gülümsersin. Çorba yoktur ama çorba kaseleri ilk sıradadır. Çünkü antremizde “fırında / göveçte kuzu etli kurufasulye” vardır. Tadına doyamazlar. Gönen’in 2015 ürünü Horoz’u ile suyu ve tadı mükemmel bir başlangıçtır. Nezuş bu işi biliyor. Yine döktürmüştür. Bizimkilerin bir bölümü özel misafirlerini ağırlamak için Ildırının Alisinden gelirler; ikinci grup Fransa-İtalya’dan yeni dönmüştür. Üçüncüler ise iş grubu etkileşiminde Paşa Limanında kendilerini ağırlamışlardır. Bizim “Y Kuşağımız”ın büyük çoğunluğu emek yoğun değil; özel yerlerde satın alınan ürün-hizmet odaklı outdoor beslenme özellikleri gittikçe artan bir neslin tipik örnekleri olmuştur. Bu etkileşim içinde ABİDE’mizin ilk erkek bireyi sevgili Barış’ın birkaç kere yinelediği bir özlemi vardır: “Aile yemeklerindeki sohbeti özlüyorum”. Dün gece de bunlardan biriydi. Yaşıtı kuzeninin elektronik tutkusu etkileşimi içinde salona kapanmak yerine dışarıdaki sohbete daha fazla tanık olabilseydi daha fazla mutlu olurdu. Buna da şükür. Biz “X Kuşağının” Sohbeti açış sorusu hemen manipule edilmiştir. Bu kaçınılmazdır. Her zaman her yerde güç çatışması vardır. Bu da “Negotiation skills / Müzakere becerileri” açısından geliştirici olmaktadır. Tek sorun sınırların aşılması tehlikesidir. Bunu da yeri geldiğinde biri engelleyecektir. Konu grubun dışında ve yakın çevresinde şekillenmektedir. Örnekler gerçektir. İsimler önemli değildir. Oyuncular herkesçe malumdur. Konuşmaların etkisi kendini anlatmaktan çok tatmindir. Önce Bergama yolundan sola dönüp denize ulaşmakla başlar anlatım. Duyarlılık gittikçe artar. Zaman zaman kişiselleşir. Suskunluğunu bozarsın. Yerini değiştirirsin. Öykülendirirsin: “Bugün bize bir dede, bir nine ve bir torun geldi …” diye sürdürürsün. En güzel söz, söylenmemiş olandır. Dil bu başlayınca duracağı yeri kestiremez. Bu sabah aletli jimnastikte dün gecenin eleştirisini duyunca neden suratın asılır acep ?

Zahmete girmek istemezsin. Rahatını bozmazsın. Eşin, çocukların, torunların seni test ederler. Mücadele etmezsin. “Adam sen de …” dersin. Testlerin ve tepkilerin şiddeti artar. Yavaş yavaş ısınan suyun kaynamasında haşlanan kurbağa gibi olursun. Baştan çırpınsaydın sütün yağını çıkarıp üstüne çıkardın ve boğulmaktan kurtulurdun. Ne ısınan suya isyanın vardır; ne de sütün içinde çırpınmaya hevesin. Yaşlanırsın. Artık zor gelmektedir. Saldırıların dozu da artmıştır. “Fazla üstüme varmayın; bak giderim” dersin. Gülüp geçerler. Çok söylediğin bu söz artık yalama olmuştur. Gideceğine inanan çıkmaz. Laf aramızda “ne gideceğin vardır ve ne de de gitsen bile etkisi olur“. Bu gördüklerine üzülürsün. Hatta dayanamaz tepkiye girersin. Yaş yetmişe varmıştır. Madem 35 yolun yarısıdır; şu halde yetmişten sonra uzatmaları oynamaktasındır. O halde karşılıklı saygıdır tek çözüm yolu. Zor mudur ? Hayır. Engel olan nedir ? Birazcık gayret lütfen; anlamak zor ! Para da gerektirmiyor ki ! Bugün sana gelen dede, nine ve torun ilişkisinde gözlediğin bu yiv-set kalmamış ilişkinin bir benzerinin yarın “Y Kuşağının” başına gelmeyeceğini kimse garanti edemez. Ne yapmak gerek acep ?

Önemli olan etkisiz eleman olmamaktır. Doğrudan tepkimede yerin ve rolün yoksa bile en azından katalizör ol. Sonucu değiştirmeye etkin olsun. Hevesini yansıt. Hissettir. Emek ver. Yerinden kalk. Hesap yap. Katkı sağla. Rahatlık zonundan çık. Bir şey yap. Zaman ver. Sende olanı harca. Kabullenmemek kavga etmek demek değildir. Çatışma yaratmak değil amaç. Varlığının nedenini düşün. Düne, bugüne bak ve yarınlarını düşün. Üç kuzenin (ABE) öyküsünü dillendiren ikinci harfin yaşam savaşını düşün. Otuzbeş yıl önce 12 Eylülün ürünlerinden olan kavganın aktörlerinden olup Tariş’le başlayıp Buca ve Selçuk’ta geçen kısıtlanmış ikibuçuk senenin öğretileriyle nasıl ayakları üstünde kaldığını düşün. Bunu hangi bedellerle becerebildiğini düşünürken hep keyif zepevengi olan ilk iki seslinin bugün kaçınılmaz akibetine bak ve ders al. Sakın. Bu yaşta bu kadar keyfi gerçekten hak edip etmediğini düşün. Allah’ın gücüne gitmesinden kork. Yanlış etkileşimde miyim acep ?

Etkisiz eleman olmamak için ne yapmak gerek acep ?

En azından bu “acep”in yanıtını verebilirim. Önceki yazılarımda değindiğim “3M”den sakınabilirsen bir şansın var demektir. Sakınman gereken ilk “M”; “Müsrif”olmamaktır. Zamanını hesaplı kullanırsan; paranı dikkatle harcarsan; kazanırken akıtılan alın terlerini, nasır tutan elleri unutmazsan; harcarken yüreğin kadar ellerin de titrerse; almaktan, sahip olmaktan vazgeçebilirsen şansın var demektir yarınlarda etkisiz eleman olmaktan sıyrılmak için. Kazanılan ya da haracana para değildir seni etkileyen etkisizlik yolunda. Kazanç sağlamak değilse senin dürtün; “Mutsuz”luğa katkın olmazsa, mutlu edebilirsen; ruhun ve yüreğin dinginliğine katkın olursa, kuşağının öncül ve ardıllarına mutluluk adına vereceklerin olursa etkisizlik yolundaki ikinci engeli de aşmış olursun. Bir engel daha kalmıştır; üçüncü “M” olarak. Çevrene eylem katıyorsan, çenen kadar ellerin, ayakların da oynuyor ve seni bir yerlere götürüyorsa, birileri seni izliyorsa, liderlik rolün varsa; sana,amacına inanan takipçilerinle sıyrılmışsan “Miskin”likten senin önüne etkisizlik güçleri çıkmaz. Herşey senin ellerinde. Yolundaki ilk işaret kazanılan ve harcanan paraysa ve müsrif değilsen; ilk dönemeçten sonra kavga gürültünün içinde değilsen ve de bunlara katkın yoksa, huzur veriyorsa varlığın uzağındaysa mutsuzluk senden etkisizlik yoluna sapmaz rotan. Müsriflikten, mutsuzluktan sıyrılmışken yakan, görünürken hedefin yorgunluklarına rağmen miskinlik aklının ucundan bile geçmiyorsa sırtından akan terde kimse senin için tembellikten söz edemez. Etkisiz olmaktan sıyrılmanın bunca yolu yordamı varken hâla etkisiz eleman olmak istiyorsa senden vazgeçemediğin keyfin şöyle durup bir düşün: Terslik kimde, sorumlusu kim, nedendir acep ? 

Halbuki dün akşam yemeğinden sonra sohbetim dış odaklı olmayacaktı. Kendimize soracaktım: “Yılın ilk sekiz ayı geçti. Neler ummuştunuz; neler buldunuz ? Yıl sonuna kadara umutlarınız, beklentileriniz neler ve bunlara erişmek için neler yapacaksınız ?” benzeri sorularımın yanıtlarını kaydedecektim. Ancak yukarıda kıyısından köşesinden değindiğim dış odaklı görüşmelerden sıyrılamayınca beklentilerimi gerçekleştiremedim. Kayıt da yapamadım. Belki de böylesinde bir hayır vardır. Bugün etkilerini tam görüp bilemediğim. Neden akışı değiştiremedim acep ?

Herşey olacağına varıyor. Her işin bir bedeli var. Ya keyif için hoyratça harcadığımız sağlığımızı tehlikeye atmanın bedeli…!

Allah verdiği akıl yanında kullanma kılavuzunu da verseydi uyar mıydık acep ? Yoksa kenarından köşesinden by-pass yapmanın yollarını nı arardık acep ? Bunca “acep” in doğru yanıtlarını aydınlık yollardaki ustalık yolculuklarında nasıl bulacaksınız acep ?

Öykücü

NOT: Uygun bir film yapıp ekleyebilecek miyim acep ?