Yaşam Büfesinde “Masallar ve Öyküler”

“…Hans’la karısı Katya peynircilikle uğraşırlarmış. Harlam adında küçük bir köyün hemen yanında, yol üzerindeki hanın karşısında bir çiftlikleri varmış. İneklerden sağdıkları sütten kocaman yuvarlak peynirler yaparlar, sonra Amsterdam’a götürür satarlarmış.Küçük bahçelerinde rengarenk laleler yetişir, çok çalışır kıt kanaat yaşarlarmış…”

 

 

Merhaba

Bugün Cuma ve de Miraç Kandili. Kutlu olsun. Sağlık ve esenlikler getirsin. Bugün Germiyan Yalı Camiine Karaburun vaızı konuktu ve konuşmasının odağında “Asr Duası”vardı. “Zamana yemin ederim ki…” diye başlayan “…inananlar ve sabredenler hariç” diye biten bu duayı çok severim. Çünkü zamanın, üzerine yemin edilecek kadar değerli olduğunu vurgulamaktadır. Zamanını iyi kullanmayanların zararda olduklarını ve bu zarardan kimlerin kurtulacaklarını anlatmaktadır. Özellikle CINOS evrim geçirdiği dönemlerde (1997 ve 2000), global birleşmelerin yakıcı ateşinde “nol’cek halimiz ?” kaygılarının ağır bastığı zaman dilimlerinde hızı artırmak, sınırları zorlamak, eylem ve sonuç göstermek adına zamanı hızlandırdığım dönemlerde bu duanın öğretilerine çok kulak verdim. Çatışmaları göze alıp yetki ve sorumluluklarımı aştım. Üzüldüğüm anlar oldu ama değdi. Değdi, çünkü hem 1997 de hem de 2000 de yeni yapılar oluşurken hem üretici hem de yönetici konumunda olanlar tam bir panik yaşarlarken, hatalarla öğrenmek daha kolayken hızı artırmak, zamanı zorlamak ve “üst sınırı oluşturmak (creating edge)” adına her olumlu adım geleceğin şekillendirilmesine katkı sağladı. Kendi yarattığım üzüntülerden hiç pişmanlık duymadım.

Gelelim yazımın başlığına ve ekleyeceğim video filme…

Yazımın girişindeki masal 7 Haziran sayfasındaki “Katya’nın Hazinesi” isimli bir Hollanda masalının giriş kısmı. Bir süre önce torunum Barış ve kızım Pınar’la Forum Bornova’daki D&R Mağazasına gittik. Çok şeyler alırlarken Pınar bana da sordu bir şey almak isteyip istemediğini (her zamanki gibi). Bir kitap vardı aklımda: YKBankası Yayınlarından Tarık Demirkan’ın çeviri ve derlemesi olan “Her Güne Bir Masal” . İstedim ve aldılar. Teşekkür ederim. Fiyatı 55 TL olan ve 2014 de 31nci baskısını yapmış olan dünya masallarından derlenmiş mükemmel bir kitap. Seçtiğim sayfa ülkemin kaderinin yeniden yazılacağı seçim günü. Acaca hangi temel mesaj masallarla bugüne dek gelmiştir saikiyle (itici güç) bu sayfayı seçtim. Hollanda ve Amsterdam isimlerine baktığımda ve masalın ilk paragrafının son tümcesine takıldığımda bugün yozlaşan yaşamın çok daha kolay ve çok daha kazançlı yollar açtığını görüp hayıflandım. Masaldan uyanıp günümüze dönünce 7 Haziran arifesinde tarımdaki ve doğadaki acı tablo (patatesin fiyatı; Polatlı’daki beş tüccarın soğanın fiyatını stabilize etmeleri ve otoritelerin trene bakar gibi donuklukları, Boğazı ve Kazdağlarını kirleten binalarla kesilen ağaçlar,) kahretti. Çocukluğuma dönmek istedim. Ellili yıllarda annemden öğrendiğim Tülü Kuzu ile Nohut Çocuk masallarıma ilk okulda ilk okuma kitabının son sayfasındaki karga ile kedinin şairine diyalogu ile gözünü aç, açmazsan… uyarılarıyla iki yönlü yol göstericilik (açtır ağzını kap peyniri) öğretileri Nezuş’la birlikte altmışlarda Horozun Mangalı eklendi. Yetmişlerde ayı ile tilki konulu üç Bulgar masalı ile zenginleşti masal dünyam. Büyüyüp adam olduktan sonra La Fontaine ve Ezop’u bilerek okumaya yöneldim. Günler geçti koçluk çalıştayı sonrasında yeni bir göl arayan kurbağa; yeni Hırvat bir genel müdürün destiği kırmadan vermeyi yeğlediği peynirini çaldıran mırın ve kırın isimli fareler; buna nispet benim tüm yönetime dağıttığım buzdağları eriyen penguenler ve 2009 sonrası MAS’laşan Mustafa’nın özgür seçimleriyle “Sincap A.Ş.” gibi öykü kitapları özellikle lider yöneticilik yolunda öğrenme ve öğretmelere yardımcı malzeme oldular.

Masaldan öyküye geçip Bay Denning’in kitabından özet birkaç cümle aktarmak istiyorum:

“…Hakikatı söyleme sorumluluğu taşıyın. Herşeyi olduğu gibi söyleyin ve bırakın ne olursa olsun. Mantar kültürünü terk etmek gerek. Bilirsiniz, herkesi karanlıkta bırakmak ve onlara bol bol gübre vermek…Herkese dürüst davranmalısınız- tüm haberlerle ilgili olarak ve her zaman…”

İlginç ! Sanki tıpa tıp aynı yaklaşım, aynı anlatım. Doksanüçyılının sonlarına doğru beni satışın bölge müdürü yaptıklarında ülkesel kriz ilk işaretlerini vermişti. Alacakları tahsil edemediğimiz zamanda satış yapmaya çalışıyorduk. Bu açgözlülük (ya da sistemin çarkları) kendi elimizle müşteri batırmamıza neden olsa da göz göre göre ısrar ediyorduk. Bu arada Bengladeş’ten yeni gelmiş pazarlama müdürümüz JPK ile Alsancak’ta Kervan Pasajı yanında öğle yemeği yiyorduk. Bana nasihatler ederken bir yandan da paylaştığı bilgilerin değerini vurgulamak için geldiği ülkede odasında yazılı olan bir duvar yazısını masadaki peçeteye yazmaya çalışıyordum. Şöyleydi: “I must be mushroom. Because I am in darkness and they feed me by bullshit / Ben bir manta olmalıyım. Çünkü karanlıktayım ve beni gübreyle besliyorlar”. Mantar yetiştirmede iki esas çevre faktörü vardır: Karanlık ve Gübre. Mantar ışık sevmez, gübre ister. Çalışanlarınızı işe yaramaz, değersiz bilgilerle donat, isyan etmesinler, birşey talep etmesinler ve onları aydınlatma işini kolaylaştır. Gel de şimdi bunu internet ve bilgi çağında yap. Yirmi yıl önce global şirketlerin yerel yönetimlerinde bile bu düşünce yer bulabiliyordu. Çünkü ülkem onların gözünde çakı çakmak ülkesi”ydi. Satış destek promosyonları bile bu düşünceyi yansıtıyordu.

Blogumda “storyteller/öykücü (öykü anlatıcı)” adı altında yaşanmışlıklarımı dile getirirken geçen yıl Adana’dan bir çağrı geldi ve Marka Konferansı’nda “Öykünün İkna Gücü” başlıklı bir konuşma yaptım. Orada konuşmama Konyalı Mehmet öyküsü ile başladım. Yazıma eklediğim kısım bu öyküye aittir. İletmek istediği ana mesaj:

“Bilmek, yapabilmektir”

Bu mesajı vurgulamak için , akılda kalıcılığı artırmak için son sözlerim ” Hep düşünmüşümdür; Ankara’nın nerede olduğunu bilemk mi yoksa Ankara’ya gidebilmek mi daha önemlidir ?” olmuştur.

Öykücülük ve liderlik ikilisine yine Bay Denning’in öğretileri çerçevesinde özetle bakmak istiyorum.

(http://www.kitapmatik.com.tr/kitap/sincap-a-s-p404282.html)

“…Liderlik hakkındaki çoğu kitap teknolojik bir düşünme tarzı içerir. Verilen reçeteler bilinen şeylerdir. Doğru kişileri işe alın. Yüksek hedefler belirleyin. Acı olgularla yüzleşin. Sistemleri düzenleyin. Gelişmeleri yeniden değerlendirin. Kaliteyi yükseltin. Yöntemleri biçimlendirin. Disiplini sağlayın. Yeniden yapılanmayı gerçekleştirin. Kişiler arası ilişkileri geliştirin. Yeteneklerin gelişmesine yardımcı olun. İdeal açıdan örgüt, liderin elleriyle yoğurduğu bir hamur gibidir…Örgütte yer alan biri olarak lider kuruluştaki insanların birbirleriyle olan bağlarını önemser. Her bireyin bir tarihçesi vardır; her birey önemlidir. Öykücülük bu daha derindeki özelliklere inmesini sağlar. Yeter ki bu iş için doğru öyküyü seçsin. Öykücülük işbirliğini geliştirirken çalışanları eşit düzeyde etkinleştirir…”

Umarım 7 Haziran seçimleri kasacıları, kutucuları, havuzcuları ve kucağa oturtmaya meraklı olanları uyandırır; akıllarını başlarına derlemeye sebep olur ve bizi aydınlıklara çıkarır. Umutlarımızı korumak gerek. İşimiz zor. Yolumuz hâla aydınlık. Güç bizde.

Öykücü