Yaşam Büfesinde “Algıda Seçicilik”

“…Adamın biri rüyasında deniz kenarına oturmuş ve ufuk çizgisinde film şeridi gibi geçmekte olan yaşamının tüm dönemlerini izliyormuş. O sırada sahildeki kumlarda iki çift ayak izi oluşuyormuş. Bunlardan biri kendine diğeri de Tanrıya aitmiş. Ayak izlerine dikkatle baktığında bazen ayak izlerinin bir çift olduğunu diğer bir çift ayak izinin yok olduğunu görmüş. Ayak izleriyle yaşamının seyri arasındaki ilişkiye yoğunlaştığında sıkıntı çektiği zamanlarda ayak izlerinin bir çifte azaldığının farkına varmış. Tanrıya seslenmiş: “Tanrım ben sana inanmıştım, ben sana güvenmiştim. Görüyorum ki yaşamımın sıkıntılı olduğu dönemlerde beni terk etmişsin ! Neden Tanrım?” diye sorgulayıp yakarmış. Tanrı seslenmiş: “O sıkıntılı dönemlerde gördüğün bir çift ayak izi sana ait değil; bana ait ve dikkat edersen o dönemlerde ayak izleri daha derin. Çünkü o dönemlerde ben seni kucağıma almıştım, sıkıntılı dönemleri daha kolay atlatasın diye “…”

 

Merhaba

Yetmişi aşan günlerimde tıpkı F2 (Framework 2: Leadership by Using the Backbone / Çerçeve Çalışmaları 2: Omurga Kullanımıyla Liderlik Modeli) Çalışmalarımızdaki (2005-2009) 32 küçük beceriden biri olan “Personal Shield (Kişisel Kalkan)” benzeri bir irdeleme yaptım Çeşme-Çatımın yeni dekorasyonunda. Bunlara kısaca değineceğim. Ancak bundan önce bugüne ve C13 ün X (M) ve Y (ÜEK) Kuşağı erkeklerine bakıp bugünlerde hangisinin ayak izleri bir veya iki çiftdir acep ? sorusunu kendime soruyorum. Bu sorunun yanıtını bulmak için çaba sarfetmiyorum. Sadece iç sesime kulak veriyorum. Yaşı elliye erişen Ü’in Pakistan günleri mi ? Pazarın yakıcı rekabetinde alıştığı akademik ortamdan sıyrılıp para kazanmaya ve kazanırken imaj ve itibarını geliştirip koruma gayretindeki Kordon’un İmbatının farkına varmadan yoğunlaşan atılımlardaki Mest’li Profesörümüz mü ? İstanbul’da Doğa’ya açılan, Yunt Dağında rüzgar bekleyen, Pazarları Cumalaşan, Uykusuz geceleri gün geçtikçe artan, Seyir Tepelerine gelmesi geciken ve zorlaşan, teknesi Urla’da bekleyen Netgilli K’ mi ? Zor günler ve yaşı ilerleyen Y Kuşağımın erkekleri. Allah yardımcıları olsun. Allah bunca emeklerin, gayretlerin ödülünü sağlık, esenlik, mutluluk ve keyif olarak versin ve ayak izleri hep iki çift olarak sürsün. Şükürlerimiz sonsuz; şükranlarımız da…

Yetmiş yıla baktığımda hangi kritik süreçleri görüyorum ve hangi mesajları alabilmişim ?

Bugün sevgili Utku iletisinde aynen şöyle yazmış:

…Mustafa Hocam merhaba,

Yaşam Büfesinde “Mahşerin Dört Atlısı” yazınızı keyifle ve merakla okudum. Birikiminize, aklınıza, ellerinize sağlık.

Bugün Va….k”ta iç denetçi olarak görev yapan genç bankacılara İş Yaşamında Başarı Eğitimi için İstanbul’daydım; kulaklarınız çınlamış olmalı. Sizi anlatırken ( Kaizen”i yaşamında mükemmel bir biçimde uygulayan Hocam Mustafa COPCU. Sürekli iyileştirme, İyiyse daha iyi olabilir,Adım adım iyileştirme ve Unu eleyip eleği duvara asmamak.) hep kullandığım bir benzetme var : Ağaç ve Meyve : Ağaç (MC) ne kadar gür olursa meyveler( ÜEK ) de o kadar gür oluyor.

Selam ve saygılarımla.Utku NEFESOĞLU...”

Ben de anında şöyle yanıtladım:

Teşekkürler Utku.

Tıpkı Kerem’in sahnede söylediği gibi “hiçbir emek boşa gitmiyor” ve sözü madem ki ağaç-meyve olarak sonlandırmışsın, ben bir açılımda bulunayım ve yeri geldiğinde kullanırsın.

SSTC Öğrenme Yolculuklarından sonraki adım (Yaşam Büfesinde Sırada Kalmak adına SSFWS:İzleme Çalıştayları) için çoklukla kapanışta vurguladığım bir söz var (sanırım Sadi’den alıntı). Şöyle:

Çok yaprak az meyve bu doğanın yasasıdır; çok söz az eylem bu insanın doğasıdır”. Anlamı öğrendiklerini yaşama aktarmak öyle kolay değil; o halde, Başarı Fomülümdeki “2P” de gizli işin sırrı: Patient & Persistent (İnat ve ısrar; sabır ve sebat; yılmamak).

Başarı dileklerimle, sağlık ve esenlikler içinde yolun hep aydınlık olsun. Mustafa COPCU…”

Utku’yu tanımalısınız. Birlikte çıktığımız birkaç öğrenme yolculuğunda herkesten daha çok öğrenme hevesinde olan; öğrendiklerini öğretmek için içselleştiren, kendi becerileriyle katma değer yaratan ve bunları profesyonelce kullanan genç bir eğitmen. Yolu hep aydınlık olsun. Öğrenme açlığı çekenlerle birlikte olmak benim için bulunmaz bir nimet. Çok şükür.

Yine böyle hevesli bir gruba moderatörlük yapmak üzere (sanırım Ocak 2012) Antalya’da üç günlük bir toplantıdayım. Hızla gelişen ve Meksika’dan Çin’e yatırımlarıyla uzanan genç bir tohum şirketi. Beraberliğimizin kökleri CINOS’un ilk evresine (seksenli yılların ortaları) uzanır. Şirketin kurucu ortaklarından sevgili Alev’in “sahip oldukları güçlü yönlerin farkına varıp bunu para kazanmaya çevirmek” sözleri yazıma eklediğim kısa filmin ilk sahnelerinde dikkat çekiyor. Ben ise Malatya Öyküsü ile “Çatışma” ve hatta “Çatışmama Yönetimi” konusunda proaktif olmaya, “siyah düşünce şapkası” örneği ile pekiştirmeye çalışıyorum.

Ben Dr.Bono’yu 1994 kriz yılında Prof.Deniz Gökçe’nin bir köşe yazısından tanımıştım. Bir zamanlar Güneş Gazetesinde yazan Gökçe, “Tefecinin Kesesindeki Siyah Taşlar” başlıklı fıkrasında Dr.Bono’nun “Lateral Thinking / Yanlamasına Düşünce” kavramına dikkat çekiyordu. “Algıda Seçicilik” ile zihnime yerleşen Dr.Bono’nun üç kitabı kitaplığımda ve öğretileri günlük iş yaşamımda yerini aldı yıllardır. En çok kullandığım da “Rekabet Üstü / Surpetition” olmuştur ki şirketlerin beşer yıllık ardışık iki evrelerindeki büyüme ve gelişme (by looking for the best people / en iyilerden ekip oluştururak) ve değişim ve dönüşme (by looking for the best in the people / en iyi ekibin içindeki yaratıcı enerjiyi açığa çıkarma) yaklaşımlarında öykülerle destekleyerek anlatırım. Filmdeki Malatya öyküm de bunlardan biridir.

Algıda Seçicilik” oluşunca Dr.Bono’nun adı geçen gazete küpürlerini de üç kitabın sayfaları arasına sakladığımı görüyorum. Bunlardan biri 23.08.1997 tarihli D.Gökçe‘nin “Gerçek ve İnanç” başlıklı yazısı. İlk paragrafında şöyle yazmış By Gökçe: “…Ülkemizde bugün kötü bir gelenek yerleşti. Klasik tartışmaları modern hale getirme usulü olarak rakam, ek bilgi, veri “sallamak” adet haline geldi.Yani inançlarını bilim adı altında pazarlamak isteyenler, gerçeği temsil ettiklerini düşündükleri birçok veriyi serbestçe ortalığa savuruyorlar. E.D.Bono’nun “Altı Düşünce Şapkası” adlı kitabının 34ncü sayfasında bir örnek var...” Ya bugün ! Ne iyisi ne de kötüsü kaldı adına “gelenek” diyebilecek. Her tür inanç kutularda, kasalarda, havuzlarda, kol saatleriyle oturtulan kucaklarda yok oldu gitti…

Yazı devam ediyor. Onsekiz yıl önce (1997) benim için apayrı bir kritik öneme sahip. Üç yıl önce (1994) kriz döneminde üretici konumundan yönetici evresine erişmiş ve üç yılda başarılı bir satış ve satış yönetimi sergilemiştim. Ayrıca SSTC Öğrenme yolculuklarını da gönüllü olarak sürdürüp başarıyı paylaşılır ve kurumun ortak akıl arşivine öğrenilebilir kayıtlarla aktarmayı sürdürmekteydim. Global birleşme ile CINOS’un ikinci evresine geçtiğimizde emekli olabilirdim; rahatlıkla emekli ederlerdi ve bu da her iki taraf için de ciddi bir kayıp olmazdı. Etmediler ve bana adına MDM (Market Development Manager) dedikleri yepyeni bir görev icat edip beraberliğimizi sürdürdüler (sevgili Taner’in marifeti, Bay Xavier’in önerileriyle). Bu görevde önemli olan “Lider Yönetici” kavramına uygun davranabilmekti. Bu nedenle 1997 yılı basınından Dr.Bono’ya yoğunlaşmam daha bir arttı, pazarlama çerçevesinden bakınca, eyleme geçince. Bu nedenle 03.07.1997 tarihli Sabah Gazetesinde Zeynep Göğüş’ün “Yeni Ufuklar” isimli köşesinde de “Artılar, Eksiler ve Avrupa” başlıklı yazısında Dr.Bono’nun altı düşünce şapkasının açıklamaları var.

Demem o ki; ister kumsaldaki ayak izlerine bakıp zor dönemlerde Tanrının yardımına şükredin; isterseniz altı şapkayı sırayla kafanıza geçirip olgu ve rakamlarla mantığınızı (beyaz), duygularla (kırmızı), her tür geribildirme açık olarak derdinize yanarak (siyah), iyimserlikle (sarı), yaratıcılığınızı etkinleştirerek (yeşil) ya da her şeyi denetim altında tutma gayretiyle (mavi) sıkıntılı dönemlerdeki sorunu çözmeye çalışın; söylenecek tek şey var: Herşey sizin elinizde. Siz yeter ki isteyin; yetkin ve hazır olun.

Hendekler nerede ?

Öykücü