Yaşam Büfesinde “Latin Kare”

“…Emekli olan Sanders bütün parasıyla, eşiyle beraber yol kenarında bir lokanta açar. Kendine özel bir yemek tarifi vardır. Bir süre sonra hükümet yeni bir anayol yapar, herkes yeni otoyolu kullandığı için artık lokantalarına kimse gelmez olur.İflas etmek üzeredirler. Sanders eşine “Madem elimizde yemek tarifinden başka birşey yok, ben lokanta lokanta gezeyim. Eğer olur da birileri bu tarifi beğenirse, sattıkları her yemek için bir miktar para öderler” der. Eşi de destek olur. Sanders lokanta lokanta gezmeye başlar, gittiği her lokantayı da günlüğüne yazar. Bininci lokantaya gittiğinde hâla olumlu tek bir cevap yoktur. Devam eder. 1019 ncu lokantadaki adam “Pişir bir tadına bakalım” der. Yemeği beğenir ve ortak işe başlarlar. Sanders, Kentucky Fried Chieken (KFC) logosunda gördüğümüz, keçi sakallı gözlüklü adamdır…”

Merhaba

Biraz önce Egepark’tan geldim. Bizimkiler (DINS) dörtlüsü beni “Bay Döner” e öğle yemeğine davet ettiler. Yürüyerek gittim. Baktım sözü edilen yerde değiller. Birkaç adım ötedeki fastfoodçuya oturmuşlar. Çünkü ID ikilisi, grubun otoriteleri döner istememişler. Onların tepsilerini alıp dönerciye döndük. Bu seçim ve fastfood konusu beni yukarıdaki öyküye götürdü. Sevgili İzgören’in kitabında mesaj odaklı olarak ele alınan yukarıdaki öykünün beni etkileyen birkaç yönü var. Bunları SSTC Öğrenme Yolculuklarımda kullanırım. Bunlardan ilki keçi sakallı ihtiyarın sabrı ve inadıdır. Bu da “Başarı Formülüm“deki “2P” çarpanının tipik bir anlatımıdır: “Patient & Persistent“. Diğer taraftan Sanders amca günlük tutmaktadır ki bu da beni “yazın” ısrarıma götürür. Özellikle üretimden yönetime geçenler için yazmak gerçekten önemlidir. Hele hele bir de Yaşam Büfesinde sıraya geçip sırada kalma becerisini gösterenlerin Sırada Öne Geçmek demek olan “Lider Yönetici” olma yolunda ustalıklarını geliştirirken “Sabah Notları” olarak yazmayı alışkanlık edinmelerinin önemini düşündüğümde…

Bu yıla ait ajandamı Çeşme’de bırakıp Mavişehir’e geldim. Kol ağrısı nedeniyle yükümü azaltmak için vazgeçebildiğim ağırlık olarak göründü gözüme kırmızı kaplı defterim. Ardından dün gece Bostanlı Reci’s de sevgili Eray’ın 46ncı yaşını kutladıktan sonra eve dönerken trafik çevirmesinin ilettiği mesajı, verdiği sinyali yazmak için bir defter aradım ve 2014 yılının ajandasının sonlarına yazdım duygularımı.

On gün önceydi kapıma bırakılan haber kağıdını beklediğimiz sevimli bir mesaj sanırken trafik cezası çıkmıştı. Erken ödeme indirimi ile 141TL vermek yetmişi aşınca özellikle duygusal açıdan daha bir fazla koydu bana. Ankara Caddesinde 98 le gitmişim ve radara yakalanmışım. Haketmişim. Buna itirazım yok. Daha nice nice hatalar yapmışımdır çok daha fazla cezaları hakeden. Bu nedenle bunu bir “uyarı” olarak kabullendim ve trafikteki hatalarımı (örneğin Karşıyaka tünellerinde 99 u aşmamak gibi) minimize etmeye çalıştım. Ne varki dün akşam Özgen rahat geçince, Eray sahilden gelip çevirme kapsamı dışında kalınca benim onca araç trafiği içinde durdurulup kontrol edilmem önceki uyarıyı pekiştirmek için yaplımış olmalı. Kontrolde bir sorun yaşamadım. Ancak yaşayabilirdim. Çünkü dün gecenin öncesinde benim zorladığım bir “Cabernet Savignon” konusu ağırlıkla gündemdeydi. İlk uyarının az da olsa yansıması olsa gerek ki dün akşam aşırı yorgunluktan (Nezuş gibi kol ağrım yerleşti sanki) ısrarla istemiş olduğum o keyfi erteledim. Bu da olası ciddi sıkıntıyı (adam yetmişinden sonra alkollü yakalanmış dedirtmek olasılığı) engellemişti. Şimdi düşünüyorum da daha bir dikkatli olmak zorundayım özellikle yarın Rodos’a doğru yola çıkarken.

“Latin Kare” ne demek; ne işi var burada ?

Bu bir şartlanıştı. Birkaç gündür sabah yürüyüşlerinde “Cross Check” siz yaptığımız işlerin ardılı olarak özeleştirim beynime yerleşmişti. Caner’e inandık ve onlarca “Çapraz Kontrol” olanağımız varken yapmayıp balkon camını yenileme işine iki kat para ödedik. Ardından Çeşme’nin sezon açılışına yerleşen boya badana işine Faruk’u katıp inanarak az kalsın yine iki kat bedel ödeyecektik. Üstelik iki gün yerine bir hafta çalışanlara katlanarak kahrolacaktık. İşte elimizde olanak varken ve değişkenlerin birden fazla yönü görülürken bu çapraz sorgulamayı yapmayışım beni 1965 senesine götürdü.

Elli sene önce ne olmuştu ? Fakülte ikinci (veya üçüncü) sınıfta ilk defa “Deneme Dersi” ile tanışmıştım. Daha sonraları Prof.O.Düzgüneş‘ten “İstatistik Dersi” altında detaylarını öğreneceğimiz “Deneme Dersi”nde ilk hocamız Macar asıllı Dr.Atanasiu idi. Ölmüşse Allah rahmet eylesin; çok tatlı bir adamdı. Almanca anlatırdı. Derse “Maine Dame Und Herr” diyerek başlardı. Aklımda kalanlar “Tesadüf Parselleri, Tesadüf Blokları ve Latin Kare” deneme desenleri idi. On sene sonra Enstitü yıllarımda yine Prof.O.Manas‘ın notları ile bu ana desenlere “Bölünmüş Parselleri” ile yola çıkmayı ve “Ortogonal Parçalama” ile sonuçları değerlendirmeyi ekleyecektim.

Ben “Latin Kare” desenini çok sevdim. Özellikle tarla denemelerinde, denemedeki koşullar (özellikle karakter sayısı 6 dan fazla değilse) uygunsa bu deseni uygulamayı her zaman yeğledim. Böylece “Genel Kareler Toplamı, Blok (Tekerrür) Kareler Toplamı, Karakter Kareler Toplamından arta kalan Hata Kareler Toplamı” na baktığımda bu dört önemli gruptan “tekerrür” varlığının boşa gittiğini, harcandığını düşünür ve bu gruba da bir misyon yüklemeye çalışırım. İşte “Latin Kare” size, bize bu şansı verir. O günden (araştırmacı Mustafa) bugüne (Ustalık Yolcusu Mustafa) üstlendiğim rollere bakınca yaşamın her alanında ve özellikle yaşam gölünün gittikçe yaklaşan karşı kıyısına kulaç atarken dikkatli olmak, duyarlılığı artırmak adına “Latin Kare” düşüncesine her zaman yer olduğunu anlıyorum.

Yazıma “Diziler ve Gerçekler” diye başlık atarak günlerime bakıp Netgillerden uzak kaldığım bu süreçte “Stratejik Üçgen” konusuna karma yapacaktım. Tam bu sırada Eda’nın mesajı geldi: Mottomuzu aynen çalmışlar. Halbuki geçen yıl patent almak için ilk adımı atmıştık. Demek ki takipçisi olamamışız. Şimdi ne yapabileceğimize bakalım. Ardından Burak’ın mesajı geldi. Yeni arkadaşımız Ender için bir müşterinin memnuniyet mesajını paylaşıyordu. Yakın geçmişte Deniz ve Suat’ın öykülerine bugün Ender’in öyküsü ekleniyordu. Bunu da fırsat bilip bir “PREMOTES” çağrısı yaptım. İnşallah Rodos dönüşü Çeşme’ye uzanmadan gerçekleştiririz.

İki yıl önce Pamukkale’den dönerken Utku “Satış Becerilerini Yaşam Becerilerine” bağlamaktan dolayı çok mutluydu ve”Siz ne düşünüyorsunuz ?” diye bana sordu. Evden uzak ve yoğun geçen üç günün sonrasıydı. Mutluydum. Ancak düşünceliydim. O gün benim “son günüm” olsaydı ben ne yapmak isterdim ? Çocuklarımle beraber olmak ve karıma sarılıp yatmak. Daha fazlası değil. O halde daha duyarlı, dikkatli olmalıydım. Bu nedenle Netgillerle beraberliğim benim için çok anlamlı. İşte bu düşünceyle ister Mavişehir-Albatros yaşamı olsun, ister Çeşme günümüzü şekillendiren “dizi beraberliği”. Beraber olmak, aynı ortamda yanyana aynı dizi hakkında konuşarak birlikte olmak esas olunca işte bir haftamın özeti:

Kaderimin yazıldığı gün, Serçe Sarayı‘ında, Güllerin Savaşı‘nı, Şeref Meselesi yapan, Poyraz Karayel, Medcezir‘lerle Paramparça oldu.”

Böyle bakınca yaşama, ayakkabı kutuları, yatak odasındaki para kasaları, haram saatle, havuzlu kucaklara oturtulma korkularını, utanmaz dörtlünün balkondaki eller havaya pozlarını ; gülmeyen kindar bakışları, ağızdan dökülen nefret söylemlerini unutuyor insan ve onların yapmak istedikleri de bu…

Allah hepimize aydınlık yollarda Haziranda gün dönümleri nasip etsin.

Öykücü