Yaşam Büfesinde “Duru’yu Beklerken”

“… Charles Plumb Vietnam’da uçmuş, ABD Hava Harp Okulu mezunu bir pilottu. Savaş sırasında yaptığı 75nci uçuşta havaya atılan güdümlü bir füze tarafından vuruldu. Derhal kendisini fırlatıp paraşütle orman içinde bir yere düştü. Kısa bir süre sonra Vietkonglar tarafından yakalandı ve tam altı yıl Kuzey Vietnam’da esir olarak tutuldu. Bugün, Charles Plumb yaşadığı bu tecrübe hakkında insanlara dersler vermektedir. Birgün, Charles ve karısı restoranda yemek yerlerken bir adam masalarına yaklaşır ve şaşkınlık içinde çığlık atar “Aman Allahım ! Sen Plumb’sın. Vietnam’da jet pilotuydun. Uçağın düşmüştü“. “Evet ama sen bunu nerden biliyorsun ?” der eski pilot Plumb. “Biliyorum, çünkü uçuş öncesi senin paraşütünü ben hazırlamıştım.” Plumb hayretler içindedir. Adam elini Plumb’ın omzuna atar : “Anladığım kadarıyla paraşüt işe yaramış”…”

Merhaba

Az kaldı. Belki gelecek hafta Duru aramıza katılacak. Dualarımız kadar heyecanlarımız da yüksek. Kuşkusuz dokuz doğuran Zeynep ve Kerem. Duru geldiğinde İzmir’de havalar da artık gerçek bahara dönecek. Dün sabah yine yürüyüş yapamadık; Mavişehir’de üşüten hava ve rüzgarın etkisiyle. Kuşkusuz çok daha soğuk günler oldu. Ancak biz de bu predispoze durum yoktu. Şimdi bizim bireysel hissedilen sıcaklık değerlerimiz her zamankinden daha bir düşük. Henüz soğuk algınlığını atlatamadık. Böyle kırık olunca vücud ruhunu da etkiliyor ve kırıklıklar, alınganlıklara da neden oluyor. Bunlar da geçeçek ve inşallah haftaya bu kez Medikal Park’lı Duru’yu kucağımaz alıcaz Allah’ın izniyle. Yazımın bu paragrafı her zaman olduğu gibi “bugün” ve “benden” ruh hali özetleri.

Asıl değinmek istediğim sırt çantamdaki dört kitaptan yeniden gündemime düşen Görgülü Ailesi‘nin “Pazarlama 3.0″ kitabı. Neden şimdi yine elimde ? Birkaç nedeni var. Öncelikle Mart sonu, Nisan başlarında güneye, sera bölges’ni erişme planları yaptığım ve bunu da yeni bir projenin SSTC çerçeveli öğrenme yolculuğu ve eğitim programına kattığım bir hazırlık sürecinde bu kitabın mesajları aklımın beklentilerine uyduğunu gördüğüm için yine ve yeniden okumaya başlıyorum.

Pazarlama 3.0 ile SSTC prensiplerinin ne ilgisi var ?

diye soracak olursanız; SSTC nin Günayvari Türkçe açılımı olan “Soru Sorarak Tabiii ki Canım” a bakmak yeter. Akıl bir kez soru sormaya gelince Görgülügillerin tanıttıkları Joel Saltzman‘a ayırdıkları özel sayfaya göz atmakta yarar görürüm. O bölümün başlığı aynen şöyledir:

Doğru soruyu soran, doğru cevabı bulur”. Dün Bayan Esra’nın programında tartışıyorlar. Küçük bir anket yaptırmış. Yanıt aradığı soruyu şöyle sormuş “İçeride ve dışarıda farklı davranan kim ?”. En çok yanıt alana herkesin itirazı var. “Olamaz” diyorlar. Onları dinlemeyen bayan Esra; aslında soruyu doğru sormadığının ya da yanıtı doğru açıklamadığının farkında değil. O kendi dünyasında kendi algısında yola devam ediyor. Bir ara popüler Yıldırım bey itiraz edecek oluyor. Onu da artık locada ikinci sıraya almışlar ve belli ki arka plana çekmeye çalışıyorlar. Soru doğru sorulmayınca ya da sonuçta “fark” kelimesi doğrudan ve hatta acımasızca “olumsuzluk” olarak açıklanmaya çalışınca gerçekten de karşıdan bakıldığında efendi bir adam olduğu belli olan (adını unuttum. Hadi Hakan olsun) Hakan beye ait sonuca hemen herkes itiraz ediyor. Adam gerçekten efendi ki” takmayın arkadaşlar kafanızı. Önemli değil. Varsın öyle olsun” diyor. Aslında bütün mesele “soruyu doğru sormamak”. İşte bu nedenle gerek standart SSTC nin ilk adım öğrenme yolculuklarında ve gerekse SPIN‘e göre geliştirilen ikinci adım pekiştirme çalıştaylarında soruların nasıl olması, nasıl sorulması ve hangi ağırlıklarla nasıl sıralanması üzerinde duruyoruz öğrenmeye hevesli olanlarla birlikte.

Şimdi gelelim “Saksıyı Çalıştırmanın Yolları (Shake that Brain; www.shakethatbrain.com;  (Shake That Brain! is a collection of creative and inspiring tips and tools for finding solutions in a variety of areas-from sales, marketing, and product creation to ethics, innovation, and the bottom line. Backed by powerful and compelling examples from a wide variety of real-life applications, Joel Saltzman delivers energy, edge-and lots of fun-as he guides readers through a series of proven formulas for creating outstanding solutions, from harnessing the power of opposite thinking to turning your worst ideas into your best ideas ever. Filled with exercises, easy-to-apply formulas, entertaining pop-quizzes, and eye-opening teaching examples from the world of business, technology, advertising, and more, here’s a solution-finding guidebook that can be used for succeeding on the job or at home.

Joel Saltzman is a professional speaker, consultant, and bestselling author. He has conducted Shake That Brain! programs for Grey Advertising International, Harley Davidson, the U.S. Department of the Treasury, and Warner Bros. Studios. His work has been called “witty and rewarding” by People Magazine and he’s the recipient of a national Audie award for “Best Educational and Training Audio.” ) kitabının yazarı Saltzman beye … Beşyıl önce bir konferasnsa katılmak üzere ülkemize de gelen Saltzman bey, “büyük fikri” bulmak için öncelikle önyargılardan kurtulmak gerektiğinin altını çizerken şöyle diyor “Hepimiz doğru olduğunu düşündüğümüz varsayımlarla doluyuz. Smart arabayı yapan mühendisler, daha küçük ve daha az benzin yakan bir arabayı tasarlayabilmek için tüm varsayımları bir kenara bırakıp bütün soruları yeni baştan sordular. Yedek lastik gerekli mi ? sorusunu soran mühendisler sonunda yedek lastiği de kaldırıp yer ve ağırlık tasarrufu sağladılar.

Saltzman’a göre “büyük fikri” bulmak için “doğru soruyu sormak” gerekiyor. Bunu için atılması gereken adımları ise şöyle sıralıyor:

* Yeni, farklı bir ürün veya hizmet geliştirmek istiyorsanız o konuda kesin doğru olduğunu bildiğiniz özellikleri alt alta yazıp bunların karşısında “ben ne yapabilirim ?” diye sorun.

* İyi sorular sorarsanız doğru cevapları da çok kolay bulursunuz.

* Bunun için tek soru değil çok soru sormanız gerekir. Tek sorunun tek veya daha fazla cevabı vardır. Çok soru sormanız gerekir ki doğru soruyu bulabilesiniz (Dikkat ! Bir daha okuyun. Çok soru sormanın ilk amacı doğru cevabı bulmak değil, önce doğru soruyu bulmaktır; doğru soruyu yakalamaktır). Burada önemli olan doğru soruyu bulabilmektir. Eğer sorunu çözmek istiyorsan sorun üzerinde konuş, konuş, konuş… (Dikkat ! Abrakadabra’nın ne demek olduğunu anımsa).

* Bir zar attığınızda altı gelme olasılığı kaçta kaçtır ? Eğer ısrarcı iseniz yüzde yüzdür (Dikkat ! Başarı formülümdeki “2P” nin anlamını unutmayın). Bir zarı sürekli atacak sabrınız varsa mutlaka altı atarsınız.

* Başarılı olmanın sırrı mutlaka çok fazla şeyde hata yapmaktır. Eğer çok hata yaparsanız mutlaka doğru çözümü bulursunuz.

* Sorunuzu tersine çevirin, tam tersi biçimde sorun, sorunuzu modifiye edin (Dikkat ! Nasrettin Hoca’nın eşeğine neden ters bindiğinin temel mesajını anımsayın). Unutmayın Tom Sawyer çitleri boyama cezası alınca çit boyamanın eğlenceli olduğunu düşünür ve arkadaşlarını da bu eğlenceye davet eder, böylece soruyu tersten sorun sorunu çözer.

* Çincede “kriz” kelimesi için kullanılan işaretle “fırsat” için  kullanılan işaret aynıdır. Eğer iyimserseniz bir kriz sizin için fırsattır. Eğer kötümserseniz sizin için daha büyük bir krizdir.

ve sona doğru der ki; “büyük fikir aslında en büyük etkiyi yapacak “en basit” fikirdir (Dikkat ! Ockham Usturası’nı aklınızdan çıkarmayın. Ne diyordu yaşlı İngiliz :”En basit olanı en doğru olanıdır; ya da gerçeğin basit bir açıklaması vardır mealinde Latinca söylemişti iki yüzyıl önce). Peki en basit fikre nasıl ulaşırız ? Olabildiğince çok soru sorarak ve çok yanıt vererek. Bırak Akhisar’lı Cihan İboya dönüp de benim için “Sorgu yargıcı mı bu ?” desin varsın. Sonuçta ne oldu ? Yüzelli kilo satıp yüzelli kere tarladan kaçan bizler SSTC nin öğretileri ve kırmızı tulumlarla hem de kriz yılında önce beşyüz kilo ertesi yıl üçbuçuk ton, bir yıl sonra yedi ton ve üçüncü yılında da ondört tonluk satışla “kriz yılında umuda yatırım” başlığı ile sahneye çıkıyorduk. Hepsi ama hepsi sadece ve sadece SSTC öğretilerini uygulamak için gösterdiğimiz inanç ve hevesin doğal sonuçlarıydı.

 

Şimdi gelelim “Hayatımızı kimlere borçluyuz ?” başlıklı kısa öykünün devamına:

“… Charles Plumb Vietnam’da uçmuş, ABD Hava Harp Okulu mezunu bir pilottu. Savaş sırasında yaptığı 75nci uçuşta havaya atılan güdümlü bir füze tarafından vuruldu. Derhal kendisini fırlatıp paraşütle orman içinde bir yere düştü. Kısa bir süre sonra Vietkonglar tarafından yakalandı ve tam altı yıl Kuzey Vietnam’da esir olarak tutuldu. Bugün, Charles Plumb yaşadığı bu tecrübe hakkında insanlara dersler vermektedir.

Birgün, Charles ve karısı restoranda yemek yerlerken bir adam masalarına yaklaşır ve şaşkınlık içinde çığlık atar “Aman Allahım ! Sen Plumb’sın. Vietnam’da jet pilotuydun. Uçağın düşmüştü“. “Evet ama sen bunu nerden biliyorsun ?” der eski pilot Plumb. “Biliyorum, çünkü uçuş öncesi senin paraşütünü ben hazırlamıştım.” Plumb hayretler içindedir. Adam elini Plumb’ın omzuna atar : “Anladığım kadarıyla paraşüt işe yaramış”. Plumb evet anlamında kafasını sallar. “Eğer işe yaramasaydı şu an burada değildim

Plumb o gece, restoranda masaya gelen adamı düşünmeden uyuyamaz. Savaş sırasında çoğu kez gördüğü bu adamla birkez olsun konuşmadığını düşünür. Çünkü o bir savaş pilotu, adamsa paraşüt hazırlayan sıradan bir askerdir sonuçta. Oysa o sıradan asker uzun tahta bir masada saatlerini harcayarak dikkatle katladığı paraşütlerle her seferinde hiç tanımadığı bir insanın kaderini ellerinde tutuyordu.

Bu olaydan sonra verdiği tüm derslerde, Plumb dinleyicilere ilk olarak hep aynı soruyu sormaya başladı “Paraşütünüzü kim hazırlıyor?” Tüm hayatı boyunca gereksinim duyduğumuz herşeyi bir başkasının hazırladığı biz modern dünyanın insanlarına sorulabilecek en anlamlı sorulardan birisidir bu. Yaşamımıza devam etmemizi sağlayan sayısız paraşütler var hayatımızda, her defasında bir başka insanın bizim için hazırladığı; maddi paraşütler, manevi paraşütler, duygusal paraşütler, ruhsal paraşütler…

Sahip olduğunuz en büyük yeteneği kim kazandırdı size veya düşünce yapınızı kim şekillendirdi ? Kimler size moral verdi zor zamanlarınızda ya da yaşama dair manevi değerlerin farkına varmanızı kim sağladı ? Hayatınız boyunca paraşütünüzü hazırlayanlar kimlerdi ? İşte onlar hayatımızı borçlu olduğumuz insanlardı…

Peki, siz kimlerin paraşütünü hazırlıyorsunuz, öldükten sonra arkanızda ne bırakacaksınız, hiç düşündünüz mü ?”

İşte böyle dostlar. Nerden nereye geldik ! SSTC dedik; Slatzman’a uğradık. Görgülügillerden esinlendik. Esra hanımla güncele döndük. Paraşütle mesaj vermeye çalıştık ve biz İzmir’in hâlâ puslu havasında Duru’yu beklerken dualar içindeyiz. Binlerce şükür. Daha ne ister insan.

Taktığınız ya da hazırladığınız paraşütlerin hepinizi aydınlık yollarda koruması dileklerimle.

Öykücü