Yaşam Büfesinde “Ayak İzleri”

“…Bugün hava mevsim normallerinin çok altında soğuk, bu nedenle Çeşme’de odun sobasının etrafa yaydığı sıcaklık bana pek keyifli geliyor. Onbir yaşındaki oğlum deniz kenarından topladığımız odunlardan bir kucak dolusu daha getiriyor… Kömür Tevzi Kurumu’nun teşvikleriyle başlattığı değişim süreci Japon gaz sobasına ve daha sonra Mavişehir’de doğal gazın konforuna dönüşüyor.Yine de çıtırdayan alevleri, tavana yansıyan ışık oyunlarını, odun kokusunu ve çocukluğumu özlüyorum (*)…”

Merhaba

Konya-Karaman-Niğde-Ereğli turunda hep görmeyi umduğum güzelliklere tanık oldum. Mutlu oldum. Çeşme‘ye mutlu döndüm. Adada sabah yürüyüşünde ne diz ne de kalp ağrılarım vardı. Şükür dolu beraberliklerle mutlu bir yazı yazıyorum. Yine de bunca güzelliğin paylaşılan bedeline takılıyor aklım. Bu nedenle yazımın çerçevesinde bir ikilemi; sevinç ve hüzün arasındaki git gelleri göreceksiniz. Önce hafta başında Konya’da başlayan “sahra gücü yerinde öğrenme çabaları” na değinmek istiyorum. Yoğun bir turdu. Bin kilometreyi aşan, Niğde’ye vardığında gece yarısına ulaşan, muzlu sütle geceyi rahatlatan bir seyahatti. Niğde’de konaklarken aklım Konya’da kalmamıştı. Bir gece önce “Konya Sofrası“na baba kızın konuğu olarak katıldığımızda bamya çorbası ile diğer yerel yemeklerin tadı damağımızda kalmıştı. Üçüncü günün akşamında Kule”nin 42nci katında döner Konya manzarasında yine bamya çorbasının keyfindeydik. Alp Tarım ve Hocamızın nazik vedasıyla Konya’dan ayrılıyorduk ki yinelemek istiyorum, mutluyduk.

Henüz Hollanda’dan dönmüştü; ayağının tozuyla Karaman ve Niğde’de Orçin ve Mustafa’nın “daha iyi olsun” gayretlerine sağladığı katkılarla ve aynı zor koşulları bizimle paylaşan Özlem neler hissetmişti bilemem. Ancak onun da öğrenme yolculuğuna katkısı olduğu yadsınamaz. En azından gece  ve gündüz sahneye çıkan AZM nın tutumundan aldıkları olmuştur. Hele bir de vizorun öte yakasından bakarken zorunlu olarak görüntülerden ayrılamayan kamera(wo)manlık görevini de üstlendiği Niğde’de…

Yazımın girişine neden öyle bir enstantane koydum ?

Hemen açıklayayım ki bu görünümün sünnetçinin vitrinindeki çalar saatle hiçbir ilintisi, benzerliği yoktur. İç Anadolu’da gördüğüm ayak izleriyle, yeniden elime aldığım National Geographic (NG)’ in 2009 yılındaki 6 ncı özel sayısında yer alan “karbon ayak izleri” arasında bir bağ kurarak yazıyorum. O sayıda editörün (Chris Johns) öyküsünü MNC-Çeşme yaşamına adapte ederek giriş yaptım. O sayının bir başka sayfasında Amerikan Enerji Tasarrufu Ekonomi Konseyi üyesi bayan  J.T.Amann‘ın “durum kişiselleşti” başlığı altındaki şu sözleri beni “DeDa Plus” ın kişisel becerileriyle şekillenen “Sahra Gücü“nün heyecanlarına götürdü. Ne demiş Bayan Amann, “Sağduyunuzu kullanmak ve öncelik belirlemek zorundasınız. En büyük etkiyi sağlayacak neyse ona odaklanın. Birinde zorlanıyorsanız, deneyebileceğiniz başka şeyler de olduğunu unutmayın…”. Ne güzel demiş Jennifer hanım. Ben çok uyarıcı olmaya çalıştım senenin başında. Birkaç yazı da yazdım. Hevesleri gelişir sandım. Hem güneyin hem de kuzeyin ziraatçıları sessizliği ve rutini yeğlediler. Baktım ki öğrenme yolculuğu için öğrenci hazır değil ben de Adana-Gaziantep-Konya üçgeninde “kurumsal stratejik plan” çerçevesinde yeni hedeflere yöneldim. Her üçünde de mükemmel kabuller gördüm. Hele benden önce geçenlerin (DeDaPlus) ayak izlerinin açtığı kapılardan geçmek hiç de zor olmadı. Video karelerine yansıyan öyle güzellikler var ki kısa ve uzun vadeli hedefler için umutlarımı artırıyor.

Neymiş bu “DeDaPlus” ?

Oniki yıl önceki defterimde bir sayfa ve bir fotoğraf var. Manisa’da bir pamuk tarlasındayız. Tamamen benzer (!) yapıda ve fakat farklı markalarla piyasaya verilmiş olan herbisitlerin etkilerinde farklılık var mı/ yok mu tarla denemesi yapmak için başına poşu bağlamış, küçük el pülverizatörü ile ekim öncesi ilaçlama yapan Dr.De‘nin resmi bana öylesine çok mesaj veriyor ki; anlatamam. Ben anlatamadığım gibi, önceki kurumlarının hiçbiri de hakkıyla anlayamadığı için bugün AZM olarak Dr.De, beraberinde Uzm.Da ile benden önce geçmiş Konya-Karaman-Ereğli yollarından. Hem de nasıl geçmiş ! Rüzgar gibi geçmemiş; iz bırakmış. Bıraktığı ayak izlerinde önce “DeDa” yı “plus” laştıran Orçin ve Mustafa çok etkilenmişler bu çalışmalardan. Nasıl etkilenmesinler ! Bütçelerine koydukları seçilmiş fungisitlerin satışlarını daha senenin başında 3 kat artırmışlar. İnançları gelişmiş. Bu inanç müşterilerine de yansımış. Müşterileri benzer eylemleri diğer konularda da ister olmuş. İşte bu nedenle DeDa nın ayak izlerinden giderek ben de duble Mustafa olarak Özlem ve Orçin’le tarladan bahçeye dönük çözümlerle bu seyahati gerçekleştirdim. Sağduyumuzu kullandık. Öncelikler saptadık. Büyük etkiyi sağlamak istedik. Kırk yıllık dostum, meslektaşım ve Enstitü yaşamı ve uzmanlık konusuyla iş adaşım sevgili Uzman Eray kadar etkili olamadım. Dr.Demirci’nin bilim ve tekniği pratikleştiren metoduna benzer sahne yaşamı sergilesem de konunun ardını, uzmanlığını yerel ve güncel görsellerle destekleyen bir yapı ortaya koyamadığım için çözüm önerilerimin yönünü değiştirdim. benzerini 2009 da Trakya<‘da yapan ve 2010 Şubat ayında İç Anadolu’ya yayılan eylemlerin bir yansıması olan yandaki slaytlarda yerel ve güncel verilerin güç kazandırdığı beraberliklerin kimi toplantılarda ikiyüzü aşkın katılımcıya ulaştığını duymak bir başka mutluluğum oldu. Evet DeDaPlus‘ın ayak izlerinde mesleki becerilerinde, İç Anadolu’da özlemi duyulan gerçek bir “sahra gücü” gördüm ki bence benzerini ben de dahil hiç kimse, hiçbir şirket yapamaz. Çünkü onlar önce akıllarında “yapmaya değer mi  ?” sorusunun doğru yanıtında yatan korkularını aşamazlar. Bravo DeDaPlus‘a; ne mutlu böylesi bir gönüllü ekip birlikteliğini yaratanlara.

DeDaPlus benzeri eylemlerden sonra gelecekte bizi neler bekliyor ?

İlk bakış açım, “hiç bir say (emek) yoktur ki boşa gitsin“. Mutlaka bunca emeğin karşılığı Konya’nın bamya çorbası kadar lezzetli yemeklere dönüşecektir. Karşılıklı kazanma durumunu “bu dünya GAT dünyası” anlayışıyla sürdüren taraflar Bodrum 2009 da deklare edilen vizyonun ölçülebilir hedeflerine birlikte, kolkola erişecekler ve başarının hazzını kutlayacaklardır. Bu süreçte yüksek performanslı ekiplerin oluşumu ve gelişerek sürmesi için de mutlaka adil ve şeffaf “ödül ve takdir sistemi“ni yerleştirmiş olacaklardır.

İkinci bakış açıma göre de; “başarının sonuçlarına katlanmak, başarısızlığın sonuçlarına katlanmaktan daha zordur” inancımdır ki bu kaçınılmazdır. Artık çıta yükselmiştir. Yıllık bütçe yapılırken, hem DeDaPlus desteğinin hep olamayacağı ve hem de hedeflerin 3-4 kat yükselen değerlerle, bu değerlerin rakiplerce de hedeflendiği yıkıcı rekabetin koşulları düşündürücü olacaktır. Çünkü DeDaPlus bu çabalarıyla “balık tutmayı öğretmiş“tir. Bundan böyle Orçin ve Mustafa’nın “etkili haftalık programları“nda benzer çalışmalar çeşitlenerek yer alacaktır. İşte bu nedenle Adana ve Gaziantep örnekleriyle birlikte Bahar Bayramı’nı Mersin’de kutlamanın ayrı bir anlamı olacaktır. Umutlarım daha da artıyor.

Şimdi yazımın başlığındaki konunun bir başka açılımıyla sözlerimi tamamlamak istiyorum.

NG da “verimlilik standartlarının yükseltilmesi” başlığı altında “ayak izleri” için neler söylenmiş ?

“… Benim karbon ayak izim küçük olsa gerek. Güneş enerjisi panelleriyle aydınlatılan, izolasyonu saman balyalarıyla yapılan bir evde yaşıyorum. Süper verimli bir şohbenle duş alıyor, bulaşıklarımı yıkıyorum. Çeşme’deki evimin bahçesinde yaşayan tavukların yumurtalarını yiyorum. Ama yine de bu durumdan çok hoşnut değilim. Çünkü evden dışarı adım attığım anda ayak izim birkaç numara büyüyor. Alışverişe arabayla gidiyorum; uçağa biniyorum (*)…”

Bu satırlar bana sembolik de olsa insanların yaşamlarını değiştirmelerini istemenin zor olduğunu anlatıyor. Yine de değişim ve gelişimle karbon ayak izleriminin küçülmesi için yapabileceklerim olduğuna ve benzer şekilde iş yaşamımda “kelebek etkisi”ne inanıyorum. Tıpkı 16.10.2008 deki “SynSevSto” ların video kayıtlarında yer alan “hepimiz birer kelebeğiz” sözleri gibi…

Nice DeDaPlus benzeri bütünleşik eylemler içinde olup başarının hazzını hissetmek dileklerimle yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü

(*): Bunlar dünün gerçekleri ve yarının henüz TOMBUL laştıramadığım hayallerim; özlemlerim. Umutluyum.