Yaşam Büfesinde “KeKeMeLer”

“…Üç aylık bir aradan sonra Tosun kendini yeniden başlamaya hazır hissetti ve yeni bir iş arama sürecine bütün gücüyle odaklandı. Kurduğu bir dizi bağlantı aracılığıyla benzer bir alanda bir iş teklifi aldı. Zaman içinde Tosun, işini kaybetmenin kendisine ne çok şey öğretmiş olduğunu anlamaya başladı. Çalışma hayatında “yukarıyla ilişkilerini” yönetme-kendi patronuyla ve patronunun patronuyla iletişim kurma-konusunda eksikleri olduğunu fark etti. Daha dengeli bir yaşam sürmenin, yaşamın iniş ve çıkışlarıyla baş etmenin etkin ve uzun dönemli bir yolunu oluşturduğunu kişisel olarak öğrendi…”

Merhaba

Çeşme’nin güzel bir pazar gününden, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun diyerek “dayanıklılığı artırmak” konusunda yarım kalan öyküyle yolculuğumu yeniden sürdürüyorum. Bugün yaşamakta olduğumuz “açılım paketi” tartışmalarında medya aklımı karıştırıyor ve doğruyu bulmakta, bulduğuma inanmakta, inancımı sürdürmekte zorlanıyorum ve dayanıklılığımı yitirmekte olduğumu görüyorum. Bu nedenle “dayanıklılık” konusunda odağımı değiştiremiyorum. Yazımın başlığının neden “KeKeMeLer (KKML)” gibi yazılımı bir acayip sözcükten oluştuğunu daha sonra açıklıyacağım.

Onbeş yıldır dayanıklılık konusunda araştırmalar yapan CCL (Yaratıcı Liderlik Merkezi) li Mary’nin Vanderbuilt Üniversitesi’nden insani ve örgütsel gelişim konusunda doktora derecesi varmış. “Küçük yaşlardan beri hepimiz, yetişkinlikte dayanıklı ve uyum yeteneğine sahip kişilere dönüşmemize katkıda bulunan ya da bunun önüne geçen davranışlar ve bakış açıları geliştiririz.”  diyor Mary ve ona göre dayanıklılık geliştirilebilir bir şeydir. Bunun için Mary’nin sınıflandırdığı dokuz alanda düşünce ve eylemlerimizde değişiklikler yaparak, görüşlerimizi, alışkanlıklarımızı ve tepkilerimizi değiştirebiliriz (Yazımın devamında “gerçekten tepkilerinizi değiştirmek isteyip istemediğinizi” güncel bir örnekle bağdaştırarak yolculuğun yönünde küçük bir değişiklik yapacağım).

  1. Değişimi kabul etmek,
  2. Kesintisiz öğrenme,
  3. Öz güçlendirme,
  4. Amaç duygusu,
  5. Kişisel kimlik,
  6. Kişisel ve profesyonel ilişki ağları,
  7. Derin düşünme,
  8. Becerileri yeni alanlara kaydırma ve
  9. Parayla olan ilişkimiz.

Bu dokuz alana sonraki yazılarımda değinmeye çalışacağım. Şimdilik tepkileri değiştirmeye takıldı aklım ve çatıya çıkıp İsmet hocaya : “Turşu satışında performans yönetimini etkinleştirmeye, bunu projeli yaşamla somutlaştırmaya çalışırken, Bay Bono’nun “tahrik” yöntemine karşılık oluşan doğal tepkileri nasıl yöneteyim ?” sorusunu sormaya çalıştım. Hoca beni dikkatle dinledi ve “boş ver bunları sen git bilgiyi yönetmeye çalış” dedi. Hoca haklı.  Ben de dayanıklılık konusuna şimdilik “yeter” diyorum ve “bilgi yönetimi” konusuna geçiyorum.

Bilgi yönetimi konusuna önceki yazılarımdan birinde birazcık değinmiştim. Hatta iki yıl önce bu günlere yakın zamanda Bay Piotr’un toplantısına hayran kalmıştım. Ona dönüşte lisan-ı münasiple “Allah razı olsun” diye hemen geribildirim vermiştim ki onun da yanıtı gelmekte gecikmedi. Diğerleri her zamanki gibi sus-pus. Eliniz mi aşınır ? Elmaslarınız mı dökülür ? Anlamak zor. Sanırım standart dışı olan benim. Her neyse ! Çatı yolculuğumda “bilgelik piramidi”ni İsmet hocanın (rcba_door@turk.net)  kaleminden bir başka öğreniyorum bugün.

“…Bilgi emek, zaman ve yatırım ister. Bilgiye inanan ve bilgiyi sevenlerin kendilerini bu işe adamasını ister. Bilgi gökten yağmaz. Gizli bir hazine gibi, tırnaklarınızla kazıyıp, bir yerlerden çıkarmanız gerekir. Ayrıca, ele geçirilen bilgi ilgi ister, özenli bakım ister. Değerini bilmediğinizde elinizden kaçıp gider. Onun değerini anlayanlar sizden alıp götürürler. Bilgi bir bakıma da havaya benzer. Etrafımızda olduğunda o hep varmış ve hep olacakmış gibi gelir. Ancak bilgisizliğin maliyeti de tıpkı havasızlık gibidir. Sonunda öldürür.

Bilgi, insanın etrafında olup bitenleri tam ve doğru olarak kavramasını sağlayan kişiselleştirilmiş enformasyondur. Bilgi kendini düşünceler, öngörüler, sezgiler, fikirler, alınan dersler , uygulamalar ve yaşanan deneyimler şeklinde gösterir.

İnsan, etrafında olan bitenleri anlamak ve ne yapması gerektiğine karar vermek için iki farklı yaklaşım kullanabilir. Bunlar, tarihsel ve bilimsel yaklaşımlardır. Tarihsel yaklaşım, geçmişte olanları değerlendirip, şu anda yaşananların ışığında eldeki bilgileri yeniden düzenleyerek ve yorumlayarak yeni bilgi ve anlayış geliştirmektir. Bilimsel yaklaşım ise, insanın aklını kurcalayan sorular dizisi ile bilinenleri sorgulayarak elde edilen ipuçları ile geleceğe yönelik hipotezler yaratmaktır…”

İşte anahtar tümce: “… sorular dizisiyle bilinenleri sorgulamak…” Turşucuların itirazı da bundan. Benim için ne yeni ne de sürpriz. Tosunluktan gerçek Kerimliğe uzanan sürekli öğrenme yolculuğunda en büyük engel “bildiğimizi sanmamız” ve edebi söylenişiyle “bildiğimiz sanmamız öğrenmemizin en büyük düşmanı olmuştur ” demiş sanki Claude Bernard(!) bir zamanlar.

Peki hangi sorular dizisi bu yolculukta yanımızda olacak ?

Yukarıdaki sorunun basit yanıtından önce, 7/24 açık olan yaşam büfesinde self servis başarılara ulaşmanın ilk adımı olan sıraya geçmeyi etkinleştirmenin bence en akıllı yolu olan SSTC öğrenme yolculuklarına bir bakalım. Bugün henüz kurumsallaşmamış şirketlerde seçilmiş Tosun ve Kerimleri dört tam gün dağ başında bir otele kapatmak pek akıllıca gelmediğinden bu yolculuğu bu grup için modüler hale getirdiğimi daha önce söylemiştim. İlk adımında katılımcılara yola çıkmadan hazırlık yapmayı ürün ve hizmetin özelliklerinden fayda üretmeyi, bu faydalardan kişiye özel faydaları bulup çıkarmayı öğrenmelerine yardımcı olmaya çalışıyorum. Ve yola çıkma vakti gelip çatınca, “satış çağrıları”nı oluşturmalarını istiyorum. Bunu da hayallerini TOMBULlaştırıp hedef kılarak ve hedeflerini de SMARTikleştirerek ortaya koymalarını kolaylaştırmaya çalışıyorum. Aradan 13 hafta (Dr.Kirkpatrick’i anımsayın) geçtiğinde bakıyorum ki taahhüt oluşturmadaki heves pek ortalarda yok. Akla uygun görünen esaslar ruha yerleşemeyince ve tekrarlar, en azında rutin iş yaşamında örneğin haftalık programları oluştururken inançla izleme çalıştayları olmayınca günün hengamesi içinde yitip gidiyor canım fırsatlar. Başarı formülümdeki ısrar ve sabrın ifadesi olan “2P” nin kulaklarını çınlatıyorum her daim. Umutluyum ve nice fırtınalar yaşadım; fırtınalar nice kurtlu meyveleri döktü ve benim inancım hiç eksilmedi. Evet sadede geleyim. Nasip olur da modüler SSTC nin ikinci adımda buluşursak, bu kez “müşteri responslarının ele alınmasında soruların gücü“nü işlemek öğrenme yolculuğunun odağında yer alacak. Bu noktaya geldiğimde yukarıdaki sorunun yanıtı için yine İsmet Hocanın öğretilerine dönüyorum.

“…Ülkemizde, birçok büyük kurum ardarda önemli başarısızlıklar yaşadı ve yaşamaya da devam edecek. Bugün içinde bulunduğumuz ekonomik ve toplumsal bunalımların çok önemli bir nedeni bilgiden ve bilimsellikten uzak olmamızdır. Öğrenme yetersizliğimiz olduğunu, bilgiyi sevmediğimizi ve bilimsel düşünmediğimizi kabul etmemiz gerekir. Merak edip araştırmadığımız, sorup öğrenmediğimiz ve sonuçta yeterli bilgiye sahip olmadığımız için pekçok çözüme ulaşamıyoruz… Hayallerin umutlara dönüşmesi ve umutların gerçekleşmesi için merak etmek, araştırmak, sorular sormak, bilgiye ulaşmak, onu ele geçirmek, işlemek, geliştirmek, paylaşmak ve etkili bir şekilde kullanmak gerekir. İngiliz yazar R.Kipling”in şu sözü çok anlamlıdır:”Benim altı hizmetkârım var; hayatta bildiğim herşeyi bana onlar öğretti:

  1. Ne ?
  2. Nerede ?
  3. Nasıl ?
  4. Ne zaman ?
  5. Niçin ?
  6. Kim ?

Eğer bir  organizasyon bu altı hizmetkârını kendi amaçları için kullanırsa, şu gelişmeler sağlanacaktır:

  1. Ne’ yi bilmek: Müşterinin ne istediğini ? Kendisinin ne ürettiğini ? Ne sattığını ? Sonuçta ne yaptığını ? kavrayacak bilgilere erişerek pazarlamada, operasyonda ve finansmanda iyileştirmeler sağlayacaktır.
  2. Niçin’ i bilmek: Organizasyonun vizyon, misyon ve değerlerini ortaya koyacak, amaç ve değerlerin anlamını bilecek ve bulunduğu topluma (sektöre) uyum sağlayacaktır.
  3. Nasıl’ ı bilmek: Teknolojiyi, yöntemleri ve tarzları, süreçleri ve prosedürleri, kuralları ve standartları anlayacaktır.
  4. Nerede’ yi bilmek: Pazar ve dış çevre faktörlerini bilecek, çalışma ortamını ve kurum kültürünü kavrayacaktır.
  5. Ne zaman’ ı bilmek: Tüm faaliyetlerin doğru zamanını belirleyecek, plan ve program yapabilecek ve zamanı verimli kulllanacaktır.
  6. Kim’ i bilmek: Doğru ilişkileri kurabilecek, yetkinin kaynağını anlayacak, roller ve görevleri ve bunları yerine getirenlerin yetkinliklerini bilecektir.

Yazım bitmek üzere ve şimdi gelelim: KeKeMeLer ne demek oluyor ?

İşte tüm bunlar için karşıma pekçok kez projeler çıktı. Ben de projeler yaptım. Bazen kolumun altına TV-video alıp Malatya yollarına düştüm. Tam teçhizatlı Cevat Kelle benzeri olduğum için eşyalarımı uçak almadı. Ben Nezuş’u da serüvene ortak edip arabamla Malatya’ya gittim birkaç kez. Potansiyeli gördüm. Malatya’yı ayağa kaldıracak kaldıraçı armağan eden Teknik’e inandım; kaymakamlaşan Satışa direndim. Ben bir garip pazarlamacıydım (Pazar Geliştirme Müdürü). İlk yıl turşu satışı hedeflerini on kat artırıp; kavram mucidi baş Kerim’in TTTS (Time To Top Sales: Zirve Satışa Ulaşma Süresi) ni beş yıldan iki yıla çektim; masraf/yarar oranını ve ROI (Yatırımın Geri Dönüşü) i gösterdim. Kerimsiz kaldığımız Mersin toplantısında sahneye Bay Bono’ya inancımla, sadece kara şapkayla değil üstüne üstlük tümü kapkara giysilerle çıktım. Gözlerdeki “herkes işine baksın; turşu satışı bizim işimiz; bekara karı boşamak kolay” ifadesini görmezden gelip, turşu satışında

  • potansiyeli açığa çıkarmayı,
  • üst sınırı oluşturmayı,
  • sonuçlarla yönetmeyi ve
  • yönü belirlemeyi inisiyatifime aldım. Daha on yıl öncesinde “Çerçeve 2 (F2)” çalışmalarını Malatya’daki turşu satışlarında göstermelerine yardımcı oldum. O gün projemin adı MAC dı. MACçı başı olan Tosun bugün kariyer yolculuğunu başarıyla sürdürüyor. Birgün merak edip sorma cesareti olursa ve bakma isteğini dile getirirse her aşamadaki Tosun ve/veya Kerimlere MACın adım adım ilerleyen yazılı eylem planını sunarım. Böylece projeli yaşamda Kerameti Kendine Menkul Liderler” deki bilgilerin bilgelik piramidiyle kurumun ortak akıl arşivine aktarılmasına burada da öncülük edebilirim. Nice turfanda müneccim gördüm; gökte yıldız ararken önündeki çukuru görmüyordu ve garibim bir de Türkiye’de yaşayıp Ağrı’yı bilmeden Everest’e tırmanmaya, tırmandırmaya çalışıyordu. Ben de onun adına gavur ellerinde “Pruva Neta” diye bağırtınca herkesi Çanakkale sahilinde “nerde durduğu belli olmayan Tosun/Kerim damgası” gündeme “nakkadanak” düşüveriyordu. Şimdi “KeKeMeLer” in anlamını çıkarabildiniz mi ? Yolcu yolunda gerek.

Bilgelik Piramidine ilişkin öğrenme yolculuklarımız sürecek ve bu yolda bana eşlik edenlerin yolları hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)

NOT: İkinci slayttaki “i” eksikliği için özür diliyorum.