Yaşam Büfesinde “Dik Durabilmek”

“… Tosun, üniversiteden mezun olur olmaz, bir süpermarket zincirinde işe başlamıştı. On altı yıl boyunca herşey yolunda gitmişti. Ancak, aldığı önemli bir terfiden sonra işler değişmeye başlamıştı. Yeni Kerim’le yaşadığı sürtüşmeler sonraki iki yıl boyunca çalışma hayatına gölge düşürmüş, kendine duyduğu güveni ve işinden aldığı doyumu zedelemeye başlamıştı. Sonunda Tosun’un pozisyonu tasfiye edilmiş ve kendisi de işten çıkarılmıştı…”

Merhaba

Mükemmel iki iş günü geçirdikten sonra şimdi yine Çeşme’deyim. Ağustosun sonlarına doğru, serinleyen havasıyla Çeşme bir başka güzel. Allah birgün herkese böylesine doyumlu iş-tatil birlikteliği nasip etsin. Amin.

Profesyonelce sürdürülen, yoğun ve akılcı bir “çatışma yönetimi” içinde öğrenme dolu iki gündü. Farklı ortamlarda yinelenen, gece yarılarını geçen, sabrın ve inadın sergilendiği gerçekten öğretici bir süreçti. Kimi zaman oturma düzenine, kimi zaman titretilen ayaklara ve arasıra da masadan sökülen vidalara yazılan öykü umarım ki kutlanacak bir sonuç çıkarır ve bu oluşumun tüm aşamalarını “ustalık yolculuğu“nun tatlı birer anısı olarak anımsarız. Biz kuzeybatılarda dolaşırken, güneyin sıcağındaki gelişmelerin içine de inşallah ay sonuna doğru girerim. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

Yukarıdaki girişi çok sevdiğim CCL in 14 kitapçıklı serisinin sonucusu olan “Uygulamadaki Yönetici İçin Dayanıklılığınızı Artırmak” kitapçığından ödünç aldım.

Önce size birazcık CCL den bahsedeyim ve daha sonra da CCL i neden çok sevdiğime değineyim.

CCL nedir ?

Açılım “Center for Creative Leadership (Yaratıcı Liderlik Merkezi)” nin kısaltılmışı olan CCL, uluslararası nitelikte, kâr amacı gütmeyen bir eğitim merkezi olup misyonu; liderliğin daha iyi anlaşılması, daha doğru uygulanması ve geliştirilmesi yoluyla tüm dünya toplumlarına yarar sağlamaktır. Bu amaçla araştırmalar yapan CCL, yayınlar çıkarır ve kamu sektöründeki, özel sektördeki kuruluşlarla kâr amacı gütmeyen kuruluşlara ve liderlere çok çeşitli eğitim programlarıyla eğitim ürünleri sunar.

Neden CCL i çok seviyorum ?

Yayınları birer harika. Önceki kurumumdan bu eğitime katılan iki Kerim’e baktığımda bu eğitimlere katılmayı hak edenler birer harika; her babayiğidin harcı değil o eğitimlere katılmak. Bir karşılaştırma yaptığımda (sahi ben bu karşılaştırmayı yapacak durumda mıyım acep ?) bence INSEAD’ın öğretilerinden çok daha temel yapıya sahip bir yaklaşım ve çerçeve gücü içinde sürüyor öğrenme yolculukları CCL de. İkinci Kerim de bu eğitime katılma şansını yakaladığında üst düzey Kerim’lerin CCL deki (sanırım) onaltı temel konuya bakış açılarını saptamaya çalışmıştım. Bir anket yapıp baş Kerim dahil; Kerim’leşme yolculuğunun güçlü adayları olarak gördüğüm iki seçkin de dahil, kurum için bu kriterlerin önem derecesi algılarını ölçmeye çalışmıştım. Ne işe yarayacak idiyse ! Bu slaytı bulursam bu yazının yan tarafına ekleyip okuyucularımla paylaşmak isterim.

Her neyse ! Şimdi gelelim yazının başlığıyla öykünün devamına. Ancak bundan önce izninizle burada sıkca geçecek olan “dayanıklılık” kelimesinin anlamını açıklamaya çalışayım. Biz ziraatçılar, özellikle bitki korumacılar dayanıklılık sözcüğünden farklı anlam çıkarırız. Bunlardan birisi konukçunun yani ürünümüzün hastalık etmenine karşı olan dayanma gücüdür; bunu isteriz. Bu bize yararlı bir dayanıklılıktır. Birkaç yıl önceydi. Kumluca seralarında çekim yapıyordum. Kocaman bir bez afiş asılıydı bir binanın yan duvarında. Üzerindeki yazı da şöyleydi: “Erman’a dayanıklı hıyar”geldi“. Hıyarların korkulu rüyası virüs hastalığı; seracının korkulu rüyası sera ürünlerine zarar verecek olan olumsuz medya hareketleri. O günlerde de Erman hoca yine televzyon kanallarında “ben yemem arkadaş” gösterilerinde ve seracı tepkili.  Gelelim bizim ikinci anlamdaki dayanıklılık algımıza; biz bir zamanlar etkili olan herhangi bir ilacın bir süre sonra, doğal olarak (seleksiyon basıncıyla) ya da hatalarımızın sonucunda eski etkisini gösterememesi nedeniyle de sıkça olarak “dayanıklılık” sözcüğünü kullanırız. Bu da çiftçi tarafından daha çok “nerde bey eski ilaçlar” diye DDT e olan özlemin bir başka anısı olarak karşımıza çıkar.

Şimdi gelelim yazımın konusu olan dayanıklılık sözüne. Bundan sonraki sözlerimde M.L.Pulley & M.Wakefield (2004) ün “Building Resiliency” isimli kitapçığından alıntılarla sürdüreceğim.

Sahi nedir bir dayanıklılık denen şey ?

Dayanıklılık, değişimin, güçlüklerin ya da talihsizliklerin etkisinden hızla sıyrılma yeteneğidir. Dayanıklılık kavramı,

  • Esneklikle,
  • Canlılıkla ve
  • Uyum yeteneğiyle ilişkilidir.

Dayanıklı insanlar esnek, sağlam ve iyimser bir tutumla ayırt edilir ve öğrenmeye açık bir yaklaşım sergilerler. Dayanıklılık geniş bir bakış açısının ürünüdür. Profesyonel ve kişisel ilişkilerimizden kurulu bir destek ağıyla dayanıklılığımızı artırabilir ve değişimleri daha rahat göğüsleyebilmek için ondan yararlanabiliriz. Dayanıklılık bir yandan kendinizle ilgili bildiklerinizden- değerleriniz, özgüveniniz, iyimserlik dereceniz– destek alırken, bir yandan da uyum yeteneğimizden beslenen bir şeydir. Profesyonel kariyer çizgimizin gelişiminden liderlik fırsatlarının değerlendirilmesine, kişisel hedeflerimize ve kişisel esenliğimize kadar yaşamımızın her alanında ve her cephesinde başarımızın kilit unsurlarından biridir dayanıklılık.

Çoğu insan dayanıklılığın katılık, güçlülük ya da etkilenmezlik anlamına geldiğini düşünür. Ne var ki dayanıklılık sadece zorlukların “hakkından gelme” meselesi değildir. Baskıların altında ezilmemek elbette dayanıklılığın bir parçasıdır; ama dayanıklılık sadece bu demek değildir. Örneğin maratoncuların 40 km lik amansız bir koşuyu tamamlamak için güçlü olmaları gerekir; ama onları bitiş çizgisine ulaştıran ve birinciliği göğüslemelerini sağlayan şey, genellikle koşuyu etkileyen elle tutulamaz unsurlarla başa çıkma yetenekleridir (hava koşulları, tanımadıkları rakipler, kendi yeteneklerine yönelik tutumları, 30ncu km de uğradıkları hafif ama rahatsız edici bir kas zedelenmesi gibi).

Bu konuya ilişkin açıklamaların devamını merak edenler olursa bir başka yazımda sürdürürüm. Şimdilik bu kadar yeter ve yukarıdaki “güçlü olmak” konusuna takılıp kaldım.

Acaba Kerim’lik yolunda henüz Tosun olanlar ne tür güçlere sahip olabilirler (Tk) ?

Tanıdığım ve güncel önemini sürdüren üç Tk ele alsam acaba bu güçler için ayırt edici nitel-nicel değerler bulabilir miyim ?

Bu iki temel soruya yanıt bulabilmek için İsmet Hocanın kitabına bakmaya gidiyorum ve iftar hazırlıkları için yazıma ara verip yarın sürdürmeye çalışacağım.

Yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)