Yaşam Büfesinde “Damdaki Adam”

“… Yaklaşık kırk yıl önce Enstitüde bir Şeref abimiz vardı. Görevi basitti; sınırları belliydi. Sorumluluğu ambar-ayniyat işleriydi. Depoya giren ve çıkan malların hesabını tutardı. Rahatlık zonu genişti. Ancak Şeref abi her konuda yardımcımızdı. Traktör mü bozuldu; tamir ederdi. Denemeler için işaret tahtaları mı gerekli; keser hazırlardı. Tarla mı sürülecek; sürerdi. Her işe koşardı. Ve bilir misiniz, lâkabı neydi ? “Bok Yedi Başı (BYB)”…”

Merhaba

Sizin kurumunuzun BYB sı kim ?

Siz kendinizi ne kadar BYB olarak görüyorsunuz ? Gönüllü olarak BYB olmak ister misiniz ? Değer mi ?

Bu yıl (2009) mesleğimin “Öykülerle Öğrenme (Learning by Story Telling Around)” diye tanımladığım üçüncü aşamasına geçmiş bulunuyorum. İlk aşaması Enstitü yıllarımdı (1970-1985: Araştırarak öğrenme ve doktora). İkinci aşaması ise Ciba/Novartis/Syngenta süreçlerindeki özel sektör yaşamımdı (1985-2008: Uygulayarak öğrenme; SSTC odağında eğlenerek öğrenme ve doçentlik). Her iki aşamada da kendimi pek çok kez BYB olarak gördüm. Hep bir “tatlı baş ağrısı” oldum. Tanımlanmış Sorumluluk Alanımda (TSA) duramadım. Sınırları aştım. Pekçok çatışma yarattım. Bunları daha sonra öykülendireceğim. Şimdi BYB lık yakıştırmasını bir başka tanımla, “Damdaki Adam“la ilişkilendirmek istiyorum. İzninizle bundan önce Prof.Dr.Doğan Cüceloğlu‘nun “Dayanışma Bilincinin Temeli: İçimizdeki Biz” kitabından bir alıntı yapmak istiyorum.

“…İkinci dünya savaşından sonra bilimin çeşitli kollarında yapılan araştırmalar bir “Kaos Teorisi“ni ortaya koymuştur. Seksenli yılların sonunda dikkatleri toplayan bu teori “Kelebek Etkisi” ifadesiyle popülerite kazanmıştır…”

Kelebek etkisi nedir, bilir misiniz ?

İzmir’de KALDER’in öncülüğünde her yıl düzenli olarak yapılmasına çalışılan “Mükemmeli Arayış Sempozyum” larından üç yıl öncekinin konusu “Kelebek Etkisi” idi. Gerçekten mükemmel bir sempozyumdu. Bir gün ona ait video kayıtlarımı da görselleştirip öykülendireceğim. Şimdi tekrar Sayın Cüceloğlu’nun sözlerine geri dönelim.

“… Dünyadaki tüm nesneler birbirlerine öylesine bağlıdırlar ki, örneğin Çin’deki bir kelebeğin kanat çırpışının atmosferde yapacağı etki iki gün sonra ABD kıyılarında sert bir tayfun olarak hissedilebilir. Kaos teoremcilerinin başlangıç durumuna hassas bağımlılık olarak benimsedikleri bu özellik, temelde evrensel boyuttaki bir bütün içinde her şeyin her şeyi etkilediği, her şeyin her şeye bağlı olduğu varsayımını doğru olarak benimser ki bu da “BİZ” kavramıdır…”

Yazımı toparlamak için “Kelebek Etkisi”ne ait bu açıklamayı burada kesmek istiyorum. Bu kavrama daha sonra yeniden döneriz. Sadece “damdaki adam“a geçmeden önce 16.10.2008 deki beyin fırtınasında sevgili Barbaros’un sunumunu vurgulayan “biz birer kelebeğiz” sözlerini de burada anımsatmak istiyorum. Kendilerini birer kelebek olarak tanıtıp, kelebek etkisiyle neler yapabileceklerinin ilk mesajını ileten beyin fırtınasının yedi sunucusunun sözlerine önem verileceğini umuyorum. Onlara ait video kaydımı Hostcini mesajlandırıp isterlerse sadece kendilerine gönderecektir.

Biz (ben ve Nezuş) Mavişehir (Karşıyaka-İzmir) deki EgePark alışveriş merkezine gittiğimizde, ben hemen D&R a geçer ve kitap okumaya başlarım. Böylece her ikimiz de geçen zamanın uzunluğundan şikayet etmeyiz. Orada okuduğum kitapların çoğunu satın alırım. Bunlardan birisi de Doç.Dr.Hasan Lâtif‘in “Fraktal Yönetim” isimli kitabıydı. O kitabın ana teması da “kelebek etkisi“ydi. Kimi yerlerini anlamakta güçlük çekince Sayın Lâtif’den (Sakarya Üniversitesi) yardım istedim. Sağolsun çok yakın davrandı; sorularıma verdiği yanıtlarıyla kitabı ve mesajları daha iyi anlamamı sağladı. O kitabın bir yerinde şöyle bir öykü anlatır:

… Bir spor kulübünüz var. Bina eski, çatı kötü ve damı akıyor. İlgilenen yok. Para yok. Ödenek yok. Sorun görünüyor. İlgilenen yok. Bir gün adamın biri eline bir çekiç ve birkaç çivi alır. Dama çıkar. Birkaç kiremit kaldırır. Birkaç tahtayı onarır. Kimse ona bakmaz. Kimse onunla ilgilenmez. Ertesi gün yine aynı şeyi yapar. Yine ilgilenen yoktur. Adam aslında ilgi beklememektedir. Kendi gücüyle yapabileceklerine bakmaktadır. Aradan bir hafta geçince dama bir adam daha çıkar. O da eline bir kaç kiremit alır ve çatının kırık olanlarını değiştirmeye başlar. İkigün sonra bir başkası elinde yeni tahtalarla gelir ve damı yenilemeye koyulur. Birkaç gün sonra bir hanım elinde çay ve kurabiyelerle gelir. Aradan bir ay geçtiğinde dam yenilenmiştir. Üstelik artık damı akmayan salonda bir grup insan gülerek, eğlenerek, paylaşarak öyküler anlatarak, keyifle spor yapmaktadır…”

Damı onarma fikri kimden çıkmıştır ? Bu fikir nerelerde tartışılmıştır ? Onarımın nasıl yapılması gerektiğine kim karar vermiştir ? Hangi kaynaklarının nasıl kullanılacağı ve nasıl paylaşılacağının kurallarını kim koymuştur ? Plan ve program nasıl yapılmıştır ?

Bu soruların yanıtlarına ya da bu soruların anlamlı olup olmadığına varın siz karar verin. Aynı anda kurumlardaki “Tanımlanmış Sorumluluk Alanları” için “İş tanımları“nı, “KPI dediğimiz, temel performans ölçütleri“ni düşününüz. Kurumsal kuralların baskınlığında “Kaos Teoremi“ni savunmak zordur. Karmaşa korkutur. Çünkü yönetim etkinliğini sürdüremez; SSTC öğrenme yolculuğunun ilk mesajı olan “ölçmek” kolay olmaz. Lütfen dikkat, aslında burada “ölçme”nin en güçlü ifadesi vardır. Dama çıkan adam yönünü çizmektedir. Üst sınırını belirlemektedir. O dama çıkarken, eline çivi ya da kiremit alırken ya da çalışanlara çay ikram ederken kendi potansiyelini açığa çıkarmak için kendini baştan ölçmektedir.

Her neyse ! Sadede geleyim. İlk kriz yılında (1994) satış bölge müdürüyken alt sahaları iptal edip Ege pamukları için seferberlik ilan ettiğimde dama çıktım. Mükemmel bir ekibim vardı ve hepsi de gönüllü olarak damdaydılar. İlk şirket birleşmesi sonunda yeni yapılanmada pazar geliştirme müdürüyken (1998) Malatya kayısıları için dama çıktım. Malatya Güneş TV de ekrana çıktım, Şire Pazarı’nda kırmızı tulumlarla çiftçi mektupları dağıttım. İkinci şirket birleşmesinin şoku yaşanırken (2000) sorumluluklarımı aşıp devşirme güçleri Fethiye’den Mersin’e seralara soktuğumda, Nevşehir’den Giresun’a uzanarak dama çıktım. Herkes kazandı. Öte yandan beni damda görenler yaptıklarımdan dolayı Şeref abi benzetmesiyle bana BYBdiye baktıklarını unutmuyorum. Bu beni her zaman mutlu etti.

Şimdi yeni yapılanmada kimlerin tanımlanmış sorumluluk alanlarını zorlayacağını, kimlerin kelebek etkisi yaratacağını, kimlerin dama çıkmayı göze alacaklarını, kimlerin BYB tanımına direneceklerini ve sonuçta kimlerin mucizeler yaratacağını merakla izliyorum.

Onların kurumsal akıl arşivleri zengin… “MAS (More And Smarter)” şansları yüksek… Yapacakları tek şey üç temel soruya dürüstlükle “evet” diyebilmeleri:

1. Hazır mısınız ? ………….Değilseniz “bilgi”nizi geliştirin.

2. Yetkin misiniz ?………… Değilseniz, “beceri”lerinizi etkinleştirin.

3. İstekli misiniz ? …………Değilseniz… Allah yardımcınız olsun.

Yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü

mustafa@copcu.com